Prof. Dr. A. Kadir HALKMAN
QUO VADIS?
01 Mayıs 2015, Cuma
Gıda ve beslenme konusunda en temel bilgilerden yoksun olduğumuzu düşünüyoruz. Boyalı basın tarafından 3 kuruşluk reklam uğruna şişirilmiş, gençliğimizin kalıplaşmış cümleleriyle beslenmeyi öğretmeye çalışan o büyük uzmanlar bize yalan yanlış şekilde ne yiyip ne yemeyeceğimizi öğretmeye çalışıyorlar. O halde ben de kendimi sosyal bilimler uzmanı olarak tayin edip istediğim kadar atıp tutabilirim. Şu gıda, beslenme ve süt üzerindeki saçma sapan haberlere itiraz yazıları yazmaktan bıktım usandım, hiç olmazsa en az bir dergide kendimi ifade etmiş olurum.
Dünyanın her yerinden kötü haberler geliyor. ABD'de polis şiddeti, İtalya açıklarında kaçak göçmenlerin Akdeniz açıklarında kaybolmaları, gelişmiş ülkelerde uyuşturucu tüketimindeki artış, Ortadoğu'da etnik ve mezhep savaşları vb. Bu kötüye gidişten Türkiye'nin uzak kalması beklenemez. Kadın cinayetleri, iş kazaları, futbolda şiddet, trafik, ekonomik sorunlar vb.
En kötüsü ise bu gibi haberleri giderek daha fazla kanıksar olduk. Benim hatırlayabildiğim kadarı ile (30-35 yıl önce) İstanbul'da vapurdan birisi denize düşüyor, genç bir delikanlı montunu çıkarıp denize atlıyor, alkışlar eşliğinde düşeni kurtarıyor ve gemiye çıkarıyordu. Sonrasında delikanlı montunun cebindeki cüzdan ve saatin çalındığını fark edip polise başvuruyordu. Devamı o tarihteki boyalı basında şu şekilde sürmanşet idi: "Senden başka enayi yok muydu?" Daha öncesinde –ortaokul yıllarımda– pazardan gelen yaşlı teyzenin filesini yardım için taşıyanların enayi yerine konulduğu fıkralar da anlatılırdı.
Bu bencillik, umursamazlık, bananecilik, ilgisizlik nasıl oldu da toplumda bu denli bu kemikleşti anlayamıyorum. Bizi bu hale başkaları mı getirdi, zaten özümüzde vardı da giderek mi arttı bilmiyorum.
2007 baharında Ankara'da bir gıda işletmesinin genel müdürü beni aramış ve aynen şunları söylemişti: "Hocam, öğrenciniz ABC muhteşem bir mühendis. İşletmeyi tümüyle ona bıraktım, gözüm arkada değil. Teşekkürler, çok iyi bir teknik eğitim vermişsiniz. Ancak bu öğrenciniz bu ülkede bugün bir cumhurbaşkanlığı seçimi krizi olduğundan haberi yok. Hocam lütfen öğrencilerinizin sosyal yönlerini de geliştirin." Öğrencilerimiz de benzer başka asosyal davranışlara da sıklıkla şahit oluyorum. Sanki bu ülkede futbol ve ofsayttan başka konuşacak konu yok.
İşgüzarlık ayrı bir sorunumuz. Arkada en sol şeritte ambulans sirenler eşliğinde kendine yol bulmaya çalışıyor. Hep beraber kornaya basıyoruz ki, ambulansın siren sesini boğalım. Oysa çok basit. Sağ ve orta şerit durur, önde boş bir koridor oluşur, ambulansın önündeki araçlar bu boş koridora girer ve ambulansa yol açılır. Daha geçen gün bir trafik polisi ile tartıştım. Orta şeritte durdum. Arkamdaki acemiler "yürüsene" anlamında kornaya basıyor. Birden motorlu bir trafik polisi solumda durdu ve "yürüsene kardeşim, ambulansı duymuyor musun?" diye bağırmaya başladı. Arkada sol şeride yol verdiğimi anlatmaya çalıştım, dinlemiyor bile devamında arkasından gelen trafiği de engelliyor. Daha da arkadan birileri polise bağırdı da yol açıldı. Ankara kent merkezinde trafik polisi bu basit kuralı bilmezse trafik nasıl akacak? Ama protokolden birileri geçiyor ise durum farklı olabiliyor.
Önümüzde 07 Haziran 2015 tarihinde seçimler var. Peki. Vatandaşlık görevimizi yerine getireceğiz.
Tüm partiler projelerini sunuyor, propaganda yapıyor. Yapsınlar. Benim itirazım gürültü yapmaları. Otobüsler, arabalar caddelerde ve ara sokaklarda geziyor. Hoparlörlerinden duyulan sadece bir ciyaklama ve bununla birlikte yüksek sesli bir de müzik ekleniyor. Herhalde ne kadar yüksek ses varsa ve konvoy ne kadar uzunsa o denli güç gösterisi sayılıyor.
Parti gözetmeksizin hepsine basıyorum küfrü. Yahu kardeşim iyi de etrafta okul var, hastane var biraz insaf ne olur. Konvoyunuza katılan onlarca araba hep beraber korna çalmak zorunda mı? Trafiği bu denli katletmek ve konvoy olarak hep beraber kırmızı ışıkta geçmek zorunda mısınız?
Oy istemeye kalktığınız vatandaşı rahatsız edebileceğinizi hiç mi düşünmüyorsunuz?
Hepsi değilse de birçoğunun bunu düşünmediği açık. Bahane de hazır. Seçmenimiz böyle istiyor. Yani genel olarak bütün seçmenler bunu benimsiyor, biz de buna uyuyoruz.
İmam/ cemaat ilişkisi malum. Ardından düğün konvoylarında kornalarla gecenin bir kör vakti sokaklarda gürültü etmek, konvoy halinde kırmızı ışıkta geçmek, konvoyda trafik kazaları, yaralanmalar ve hatta ölümler. Ne oldu? Çok eğlendik.
Vatandaşı rahatsız etmemek için seçim propagandasında, düğünlerde böyle gürültü yapılmasa bir şeylerin eksik kalacağı düşünülüyor. Herhalde seçim propagandasında vatandaşa saygı olarak gürültü yapmayan partinin oy oranının düşeceğinden korkuluyor. Belki de bu endişelerinde haklıdırlar.
Benim penceremden bakıldığında milletçe adam olmak için daha yiyecek çok fırın ekmeğimiz var gibi görülüyor.
Sevgiyle ve dostlukla kalın.
Kadir Halkman