Prof. Dr. A. Kadir HALKMAN
Akademik Kongreler
Merhaba,
LabMedya 56. sayıda akademik dergiler hakkında bir yazım vardı. O yazımda akademik der-gileri eleştirmiştim. Bu yazımda ise akademik kongrelere değineceğim.
Her gün e-postama en az 2-3 farklı ulusal, uluslararası ve uluslararası katılımlı kongre duyurusu geliyor. Bunlardan bir kısmının çok nitelikli akademik kongreler olduğunu biliyorum. Çoğu, Avrupa ve ABD’de yapılıyor. Türkiye’de de uluslararası kongrelerin Türkiye ayağı ile bağımsız uluslararası kongreler yapıldı.
Öncesinde TÜBİTAK, Türkiye’de yapılan ulusal ve özellikle uluslararası kongreleri maddi olarak ciddi şekilde destekliyordu. Bizzat şahit olmadım ama zaman içinde güvendiğim kişilerden sadece TÜBİTAK desteği almak nerede ise tümüyle hayali denilecek düzeyde kongreler yapıldığını duydum. Bunu ben duydu isem ne olsa TÜBİTAK da duymuştur. Sonuçta artık ulusal kongrelerde TÜBİTAK desteği yok.
Sonrasında akademik yükseltmelerde “uluslararası katılımlı kongreye katılmak” gibi bir kavram ortaya çıktı. İtiraf etmek gerekiyorsa bu da yine akademik sahtekârlığın sonunda oldu. Yani örneğin Türkiye’de bir kongre yapılıyor, 3-5 yabancı geliyor ve buna uluslararası kongre deniliyordu. Değil tabi ki. Sonuçta akademik yükseltmelerde ulusal kongreye katılmak, ulusla-rarası katılımlı kongreye katılmak ve uluslararası kongreye katılmak kuralları tanımlandı.
Akademik yükseltme kuralları giderek ağırlaşıyor. İşin en kötüsü, akademik yükseltme kurallarında çıtayı yükselten kişilerin bir kısmının önceki akademik performanslarının çok düşük olması. Yani, mevcut kurallara göre doçent dahi olamayacak kişiler profesörlük için ha bire akademik çıtayı yükseltiyorlar.
Neyse, konuyu dağıtmayalım. Akademik kadro açısından zengin üniversitelerde araştırma görevlilerinin çok büyük çoğunluğu geçici kadroya sahip. Yani doktora bitiminde işsiz kalıyorlar. Devlet, bunu “yurt dışına doktora için gidildiğinde burs veriliyor, doktora bitince burs biter” mantığı ile yorumluyor. Devlet politikası hakkında yorum yapamam ama en azından yurt içi ve yurt dışında doktorasını tamamlamış kişilerin istihdam politikasının gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyorum.
Bir şekilde akademik yükseltmeye muhatap akademisyenler ya da doktora yaptığı üniversitede kalıcı kadro bulmaya çalışan araştırma görevlileri veya taşrada bir üniversite adına akademik kadro zengini bir üniversitede doktora yapmış araştırma görevlileri, bir şekilde akademik özgeçmişlerini daha kuvvetli hale getirmek için çabalıyorlar. Haklıdırlar.
Her gün benim e-posta adresime gelen kongre duyuruları arasında çeşitli taşra üniversitelerinin “uluslararası kongre” daveti var. Bilimsel kaliteleri hakkında bir şey söyleyemem, ama bu kongrelerde sözlü bildiriler akademik yükseltmelerde iyisinden puan sağlıyor.
Açıkçası akademik yükseltme konusunda ken-dimizi kandırıyoruz. Bu kongrelerin bir kısmında kayıt ücreti yok denecek kadar az. Basitçe böyle bir kongreye sözlü bildiri göndersem, kabul edilirse kayıt ücretini ödesem ama kongreye git-mesem de kongre kitabında bildirim bana puan kazandırır. Bu durum uluslararası kongreler için de geçerli.
Kimin kimi kandırdığını anlayamıyorum.
Son olarak sözlü/poster bildiri konusundaki itirazımı yazayım. Sadece Türkiye değil uluslararası yaklaşımda sözlü bildiri makbuldür ve poster bildiri tam anlamıyla ikinci sınıf bildiri olarak değerlendiriliyor. Oysa poster bildiri birinci sınıf teknik bildiridir. Sözlü bildiriler, salondakilerin en az olarak yarısından fazlasının anlayabileceği genel bilgi içerikli olmalıdır (örneğin, XYZ konusunda son gelişmeler). Poster bildiriler ise sadece konu ile doğrudan ilgili akademisyenlerin, poster başında tartışacağı çok özel akademik araştırma sonuçlarıdır.
Sevgiyle,