Prof. Dr. A. Kadir HALKMAN
Gida Sanayisini Yok Edelim
01 Mart 2015, Pazar
Birileri, sanayiden geçmiş tüm gıdaları aşağılayıp, gıda sanayisini kapitalist ekonominin uşağı ilan ediyor. Gıda sanayisinin tümünü açlık/ yetersiz beslenme/ daha sağlıklı beslenme masalları ile insanları kandırmakla suçluyor. Peki. Diyelim ki gıda sanayisinin tümü kapitalist ekonominin uşağı. Hepsi kabul. "Kahrolsun kapitalist gıda sanayisi" deyip tüm gıda sanayisini yerle bir edelim.
Haydi, bayrak bendedir. Hep beraber tüm gıda sanayisini yok edelim, tüm gıda sanayisi tesislerini yakalım, yıkalım. Tümüyle atalarımızdan yadigâr organik hayata dönelim. Eski toprak gibi beslenelim. Gri yok; siyah ya da beyaz.
Hadi, beraberce işin tadını çıkaralım, keyfine varalım:
*Başlangıçta ve üzerinde en çok tartışılan bütün süt ve ürünleri tesislerini yaktık/ yıktık. Çok iyi yaptık. "Sokak sütü kullanın," diyenlere uyduk. Artık marketlerde, bakkallarda sanayiden geçmiş pastörize ve UHT süt yok. Sokak sütçüleri sokak sokak geziyor. İnsanlar süt bulabilmek için sokak sütçülerinin peşinde koşuyor. Arz/ talep bağlantısı çerçevesinde süt fiyatı biraz artabilir ya da rekabet sonucu düşebilir de. Bazı marketler ve hatta mahalle bakkalı bile çiğ süt pazarlıyor. Sadece gıda sanayisini değil, ilgili tüm bağlantıları da kaldırdık. Sokak sütünde soğutma yok, hiçbir laboratuvar analizi belgesi de yok. Çok mu gerekli? Sokak sütçüsüne güvenmeyecek miyiz? Tüm kalbimle desteklediğim okul içme sütü programı da artık yok. 1960'lı yıllarda okullarda ABD yardımı süttozundan süt yapılıp içilirdi. Artık bu ülkede süttozu fabrikaları da olmadığına göre okul içme sütü programı aynen bitti.
*Peynir, yoğurt, tereyağı fabrikalarını yıktık/ yaktık. Çok küçük mandıralar kalabilir. Artık evimizde peynir, yoğurt yapacağız, sokak sütçüsünden alacağız ya da köyden getirteceğiz. Semt pazarlarında da bulunabilir.
*Sanayide üretilmiş salça artık yok. Evinizde salça yapacaksınız ya da komşunuzun veya köylünüzün yaptığı salçaya razı olacaksınız. Salça konusunda herkes başının çaresine baksın ya da evin balkonunda domatesi kurutup, kışa saklayabiliriz. Bezelye konservesi de neymiş öyle. Her şey kendi mevsiminde yenmeli.
*Büyük ekmek fabrikalarını yaktık/ yıktık. Karataş değirmenleri ve çok küçük mahalle fırınları kalsın. Daha iyisi un alıp evde tandır ekmeğimizi yapmaktır ya da sokak sütçüsü belki onu da getirir.
*Makarna fabrikaları da yok. Erişte neyimize yetmiyor ki? Evde bisküvi de yapılabilir.
*Ayaküstü hamburger mi demiştiniz? Artık hazır hamburger köftesi yok. Evde yaptığımız köfte neyimize yetmez ki? Üzerinde burger peynir de olmayıversin. Ne olsa yanında turşu ve ayran bulunur.
*Bakliyat fabrikaları da artık yok. Çok da sorun değil, pazara mercimek, nohut vb. bakliyat gelir, köylü iyi ayıklayamamış olabilir, evde bir daha ayıklamak gerekebilir.
*Meyve suyu fabrikalarını da yakıp yıktığımız için artık kendi mevsiminde taze meyve yiyeceğiz. Fena mı olur?
*Gazlı meşrubat mı demiştiniz? Evde yapılmış limonatanın yerini hangisi doldurabilir ki?
*Eve gelirken marketten piliç but alamayacağız. Tüm kesimhaneleri de yaktık/ yıktık. Sütçüye sipariş verirsek taze kesilmiş pilici getirir. Getirmezse dert değil, bakkalın çırağı gecekondusunda tavuk besliyor. Böylece bakkalın çırağı da gecekondusunda daha fazla tavuk besler, para kazanır. Yolması ilk başta zor olur ama insanoğlu ona da alışır. Çocuğa üç beş kuruş bahşiş verdik mi tavuğu da yoldururuz. Zaten sucuğu da kasaba sipariş verdik mi işin büyük kısmı bitti.
*Artık bütün yemekleri ve kızartmaları zeytinyağı ile yapacağız çünkü sıvı yağ olarak sadece taş değirmenden çıkan sızma zeytinyağı var. Sağlık için en uygunu. Patatesi kızartmak yerine haşlayıp yeriz.
*Ne olsa Karadeniz'den ev yapımı çay gelir. Kahve kolay ama şeker yok, pekmezle idare edeceğiz. Böylece glikoz şurubu tartışması bir anda biter. Kahveyi pekmezle tatlandırmaktan hoşlanmayanlar, yanında kuru üzüm alabilirler.
*İnternetten sipariş verilerek Bitlis'ten kara kovan balı, Kars'tan kaşar getirilebilir. Kargo firmalarını da yakıp/ yıkmadık ya.
Fena mı olur yani? Üstelik artık hepsi organik. Sağlıklı besleneceğiz. 75 milyon insanın böyle beslenmesi sanki birazcık zormuş gibi görülüyor ama bir yerlerden de başlamak gerekiyor. Ne demiştik en başta, siyah ya da beyaz. Grisi yok.
Ben razıyım ama sevgili eşim "tamam, erişte ve tarhanayı ben yaparım ama tavuğu da sen yolarsın, salçayı da sen yaparsın, ekmek ve süt ürünleri bulmak senin işin," diye şimdiden tavrını koydu. Kış günü iş çıkışı pazara gittik, pazar kapanmış bile. Tentesini kapamaya başlamış son pazarcıya sordum, dalga geçti. Meğer köylü pazarı öğlen kapanırmış, yumurta bile alamadan eve döndük. Eşim kahvenin yanında kuru üzüm getirdi. Ihh! İyisi mi şekersiz kahve içmeye alışayım.
Vazgeçtim o bayrağı taşımaktan. Ben iyisi mi sanayiden yana kalayım. 75 milyon vatandaşı organik gıda ile beslemek güzel bir hayal olarak kalsın. Ara sıra bu hayalime dalabilirim. Ellemeyin, uyandırmayın.
Sevgiyle ve dostlukla kalın.