Prof. Dr. A. Kadir HALKMAN
Almanya’daki EHEC Salgını ve düşündürdükleri
01 Temmuz 2011, Cuma
Merhaba,
2011 Mayıs’ının başında Almanya’da başlayıp, hemen hemen tüm Avrupa’ya yayılan ve hatta Kanada ile ABD’ye sıçrayan Enterohemorajik E. coli (EHEC) O104:H4 serotipi, gıda mikrobiyolojisi ile ilgili pek çok bilginin yeniden ve çok ciddi bir şekilde gözden geçirilmesini sağlayacak gibi görülüyor. Seneye, Gıda Mikrobiyolojisi derslerimizde artık bu bakteriye de en az E. coli O157:H7 serotipi kadar yer vereceğiz.
E. coli, ilk kez 1885 yılında Theodor Escherich tarafından izole edilmiş ve bağırsakların normal florası anlamında Bacterium coli commune olarak adlandırılmıştır. İnsanlarda idrar yolları enfeksiyonlarına yol açabildiği bilinen, ancak düşük virülensi nedeni ile klinik mikrobiyoloji açısından fazlaca önemsenmeyen bu bakterinin ishale neden olan tipleri, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra saptanmış ve bu bakteriye bakış değişmiştir.
E. coli tip 1 olarak bilinen bakteri, standart E. coli’dir. Doğada sadece sıcakkanlı hayvanların (memeliler ve kanatlılar) bağırsaklarında bulunduğu için gıda, çevre vb materyalde bu bakteriye rastlanılmış olması, oraya bu hayvanların dışkılarının doğrudan ya da dolaylı olarak (kanalizasyon suyu ile) bulaştığının kanıtıdır. Dışkının bulaşması ise Salmonella, Shigella vb bağırsak kökenli primer patojenlerin de bulaşma potansiyelini gösterir. E. coli tip 1; patojen olmadığı gibi, vücutta B vitamini sentezine katıldığı için yararlı olarak dahi nitelendirilmektedir.
Bugüne kadar insanlarda ishale neden olan E. coli serotipleri içinde en fazla E. coli O157:H7 üzerinde duruluyordu. Bu bakteri 1996’da Japonya’da bilinen en büyük salgına neden olmuş ve farklı kaynaklara göre 8500-12680 hastalanma görülmüştür. Bu salgında ölüm, yine farklı kaynaklara göre 3-11 ile sınırlıdır. E. coli O157:H7 serotipi, ilk kez 1982 yılında ABD’de Oregon ve Michigan Eyaletlerinde görülen salgınlar ile gündeme gelmiştir. Bu tarihten sonra başka yerlerde de aynı bakterinin salgınlara ve ölümlere yol açması sonunda analiz yöntemi üzerinde çok yoğun çalışmalar yapılmış, bakterinin gıdalarda varlığının saptanması gerek klasik mikrobiyolojik gerek moleküler biyolojik yöntemlerle rutin analizlerde kolaylıkla yapılabilir hale gelmiştir.
Çoğu gıda kontrol uzmanına göre gıdalarda E. coli O157:H7 serotipinin aranması çok da önemli değildir. Bunun yerine, daha geniş kapsamlı olmak üzere VT1 ve VT2 üreten bakterilerin varlığının kontrolü çok daha önemlidir. Çünkü E. coli O157:H7 dışında bakteriler de bu toksinleri üretebilmektedir ve bunlar bir şekilde gıda zincirine bulaşabilir.
Nitekim öyle de olmuştur.
E. coli O104:H4 serotipi, 2005’de Güney Kore’de kanlı ishal geçiren 29 yaşında bir kadından izole edilmiş, bunun daha yaygın serotip olan E. coli O157:H7 gibi kanlı ishal ve HUS vakalarında kontrol edilmesi gerektiği önerilmiştir.
Almanya EHEC salgını sonrasında yapılan analizlere göre, bu bakteri tümüyle yeni ve süper toksin üreten bir serotip olarak tanımlanmıştır. 2005 Güney Kore vakasında sadece bireysel hastalık görülmesi, Almanya EHEC salgınında E. coli O104:H4 serotipinin Entero agregativ özelliğinin de (EAggEC) saptanması, daha önce hiçbir salgında bu kadar yüksek HUS ve ölüm görülmemiş olması ve çok daha ilginç olarak hastalık ve ölümlerde 20-40 yaş arası kadınların daha önceki salgınlarda bu kadar yüksek oranlarda etkilenmemiş olması pek çok soru işaretini de beraberinde getirmiştir.
Genç kadınların, yaz öncesi kilo vermek amacıyla çiğ bitki filizleri ağırlıklı beslenmesi ve buna bağlı olarak yoğun enfeksiyona muhatap olmaları konusundaki yaklaşımlar henüz kanıtlanmamıştır, ancak ihmal edilmemesi gereken bir varsayım olarak görülmektedir.
Şimdilik elde edilen somut bulgular şu şekildedir:
- Yeni ya da çok nadir görülen gıda kaynaklı bir patojen ile karşı karşıyayız.
- Şu ya da bu nedenle genç kadınlar alışılmadık/ beklenmedik düzeyde etkilenmişlerdir.
- Gıda kontrollerinin çok ciddi olarak yapıldığı Almanya’da bakterinin gıda zincirine bulaşması çok ilginçtir. Günlük analizlerde E. coli O157:H7, Salmonella ve Listeria monocytogenes analizleri klasik mikrobiyolojik yöntemlerle 4-5 gün sürer. Ancak yine klasik mikrobiyolojik analizlerde bu bakterilerin var olmadığının belirlenmesi için gereken süre, sırası ile 2, 3, 4 gündür. Moleküler tekniklerle yapılan analizlerin çok daha kısa sürelerde tamamlandığı biliniyor.
- Ancak gıdada klasik patojenlerin var olmadığının belirlenmesi, o gıdada yeni bir patojen olmadığı anlamına gelmez. Bu konuda http://www.labmedya.com/gazete.asp adresindeki LabMedya Gazetesi Yıl: 1, Sayı: 3, Ocak-Şubat 2011 sayısında yayımlanmış olan “Kafanıza hiç uçak düştü mü?” başlıklı makaleme göz atmanızı öneririm.
- Ve hep sorgulanan şekli ile [Bir gıdada E. coli Tip 1 olmaması, o gıdada dışkı kökenli E. coli O157:H7, Salmonella, Shigella gibi primer patojenlerin olmayacağı anlamına gelir mi?]. Bu soruya [çok genel bir yaklaşımla bu gıda, bu patojenler açısından güvenlidir; ancak en yoğun olarak sıvı gıdalarda 1 ml, katı gıdalarda 0,1 g numunede E. coli Tip 1 analizi yapıldığını, patojenlerin ise 25 g-ml’de arandığı asla unutulmamalıdır. Hiç kimse size, E. coli Tip 1 olmayan gıdanın adı geçen patojenler açısından güvenli olduğunu söyleyemez. Devamında; E. coli tip 1 olmaması, örneğin, Bacillus cereus ve/ veya Staphylococcus aureus olmadığını kanıtlamaz. E. coli Tip 1 analizi sadece çok genel anlamda bir fekal kontaminasyon kontrolüdür, E. coli Tip 1 saptanamayan gıdalarda fekal kontaminasyonun olmadığı söylenemez] şeklindeki yanıt, bu salgın ile kanıtlandı. Pek çok gıda mikrobiyologunun ezberi tam olarak bozuldu.
- EHEC serotipi E. coli O157:H7 aranması yerine Verotoksin (VT1 ve VT2) oluşturan tüm serotiplerin kontrolü çok daha yararlıdır.
Sevgiyle,