Prof. Dr. A. Kadir HALKMAN
Akıllı Telefonlar
Merhaba,
O yıllarda gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde telefon özgürlüğü ne idi bilemem ama çok önceki yıllarda Türkiye’de ciddi bir telefon sorunu vardı. Geçmişe dönük olarak pek çok şeyi hatırlıyorum ama bizim evimizde telefon ilk olarak ne zaman vardı emin değilim. Ama Ankara Yenimahalle’de oturduğumuz 1964-1968 yılları arasında telefonumuz olduğunu çok net bir şekilde hatırlıyorum.
Bu tarihlerde evde telefon olması çok büyük bir lüks idi. Ailem bu lükse nasıl erişti bilmiyorum, çok da merak etmiyorum. Bizimkiler bir şekilde bu lüksü elde etmişler.
1977-1979 yılları arasında Tarım Bakanlığı’nda çalışırken; Yozgat ilinin, Çayıralan ilçesinin, Çandır köyündeki bir gıda fabrikasının projesi benim üzerimde idi. Fabrika benimle telefonda görüşmek için yıldırım tercihi ile Çandır köyünden Çayıralan ilçesine ve Çayıralan ilçesinden yine yıldırım tercihi ile Yozgat iline ve devamında aynı şekilde Ankara’ya bağlanmak için çok ciddi şekilde sıraya girerdi. Yıldırım tercihini açıklayayım: O tarihlerde PTT operatörleri bu bağlantıları yapıyordu. Bu yol haritasında normal tercihli bağlantı yaklaşık 3 gün, acele tercihli bağlantı 2 gün ve yıldırım tercihli bağlantı 1 gün sürüyordu ama ücretleri farklı idi. Yıldırım tercihli bağlantı en öncelikli idi ama doğal olarak en yüksek ücret ödeniyordu. Doğal olarak Çandır köyünden araba ile Ankara’ya gelmek ve görüşmeleri yapmak hem daha çabuk hem de benzin parası/ yıldırım görüşme ücreti toplamında çok daha avantajlı oluyordu.
Aynı yıllarda Kuşadası’nda 400 daireli bir sitenin sadece tek bir telefonu vardı. Vatandaş bir şekilde İstanbul’dan Kuşadası’ndaki siteyi yıldırım vs. şekilde aramış. Site yönetiminde tek telefon var. Telefon çalıyor ve [Mehmet ile görüşmek istiyorum] diye bir ses. Önceden (en az 2 hafta öncesinde PTT/ mektup aracılığı ile vatandaş, Mehmet’e seni şu Pazar sabahı arayacağım] demiş. Telefon açıldı ve [Mehmet ile görüşmek istiyorum]. İyi de hangi Mehmet? Bazen çok eğlenceli durumlar ortaya çıkıyordu. Bazen de istenmeyen gerginlikler yaşıyorduk.
3 arkadaş aynı yıllarda Akdeniz Yedi Burunlar’a benim kullandığım Anadol marka araba ile dalgıçlık yapmaya gittik. Biri çıplak (gözlük, palet, şnorkel, ağırlık kemeri) 25 metre, öbürü çıplak 10 metre ve ben garibim çıplak 5 metrede geziniyoruz. 12 gün boyunca sabah kahvaltısı orfoz, karagöz, rakı; öğle yemeği orfoz, karagöz, rakı ve akşam yemeği orfoz, karagöz, rakı. Aileme evden çıktıktan 12 gün sonra jetonlu telefon ile [iyiyiz, geliyoruz] diyebildim. Bugün oğluma ve/ veya eşime cep telefonundan yarım saat içinde ulaşamadığım durumlarda tam olarak krize giriyorum.
Yine o yıllarda çok popüler dizi filim Uzay yolu vardı. Kaptan Spock cebinden telefonunu çıkartır ve konuşurdu. Devamında Kaptan Spock [Işınla beni Scotty] derdi ve uzay gemisinden ışınlanıp başka bir mekâna giderlerdi. O tarihte arkadaş çevremde hiç kimse Kaptan Spock’un ışınlanmasına değil, cep telefonu ile dalga geçerdi çünkü fiilen yaşadığımız sorun telefon idi.
Sonra bir anda isteyen herkesin evinde telefon oldu. Kendisinin ve eşinin üzerine ayrı 2 telefonu olan arkadaşlarımız da vardı.
O yıllarda postanelerde jetonlu telefon vardı. Yaşlı amca, yaşlı teyze elinde bir jeton, bir telefon numarası ile yaklaşıp jeton ve telefonu verip aramamızı rica ederdi. O yılarda benden daha gençleri [aman, teknolojiden uzak kalmayın yoksa ileride jetonlu telefon kullanmayı beceremeyen teyze ve amca gibi olursunuz.] şeklinde uyarıyordum.
Sonra cep telefonu ile tanıştık. 1998 ağustos ayında kendime ve oğluma birer adet cep telefonu aldım. Profesör maaşı ile ve 12 ay taksitle ödemede bayağı zorlanmıştım. O telefonu çok uzun yıllar kullandım. Bir gün şarj cihazını okulda unuttum. Acil şarj cihazına ihtiyacım vardı. Apartman görevlisini çağırdım, telefonumu verdim ve komşulardan bu telefona uygun şarj cihazı olan varsa ödünç vermelerini rica ettim. Apartman görevlisi telefona şöyle bir baktı ve 5 dakika sonra elinde şarj cihazı ile geldi. Kızının eski telefonunun şarj cihazı imiş, telefonu zaten atmış, bende kalabilirmiş. İyi mi? Eşimle birlikte çok gülmüş idik.
Sonra akıllı telefonlar ile tanıştık. Daha doğrusu bunlar aslında telefon etme özelliği de olan cep bilgisayarları.
Masaüstü bilgisayara yeteri kadar hâkimim ama akıllı telefonların pek çok özelliğini bilmiyorum. Bugün elinde jeton ve telefon numarası ile postanedeki yaşlı amcaya döndüm. Yaşıtlarımın çoğundan daha iyiyim ama benden 10 yaş daha büyük olup gençlere taş çıkartanlar da var. Benim bahanem hazır: Artık gözlerim bu kadar küçük yazıları görmüyor :).
Bugün benim ve eşimin iş yerindeki odacılarımızın ve hatta sokakta kâğıt toplayan çıplak ayaklı muhtemel Suriyeliler de bile benim ve eşimin akıllı telefonlarından çok daha yüksek modeller var. Eşim de ben de hiç dert etmiyoruz. Ama gençler yaşlarına göre hafif ya da büyük dert eder durumda. Daha genç olanlar daha fazla yüksek model peşinde koşuyor. Muhtemelen telefon üreticileri için potansiyel müşteri benim yaş kuşağım değil, 15-20 yaş kuşağı.
Benim akıllı telefonlar ile 2 temel sorunum var:
Birincisi LabMedya gazetesi 2014 yılı 25. sayıda yayımlamış olduğum [Sonsuz Yalnızlığa Doğru ve Özgür Akıl Kullanımı] başlıklı yazıda belirttiğim sorunlar. İnsanlar ve özellikle gençler akıllı telefonlar ile giderek çok daha fazla yalnızlaşıyorlar.
http://www.labmedya.com/documents/labmedya_25.pdf
İkincisi şarj sorunu. 1998 yılında aldığım telefonumun şarjı 1 hafta sürerken yeni akıllı telefonum ancak 1 gün idare ediyor. Üstelik WhatsApp’tan gelen kalın dosyaları okuyup hemen siliyorum ve devamında galeriden de kaldırıyorum. Artık cep telefonu şarjı, cep telefonu için taşınabilir şarj cihazı (Powerbank), bunun dolu olduğunun kontrolü, bende yok ama tablet şarjı vs. Muhtemelen kısa bir süre içinde günümüzde kullandığımız şarj cihazına bağlı olmadan telefonlarımızı tabletlerimizi belirli bir ücret karşılığında otomatik olarak şarj edeceğiz. Şu şarj derdinden kurtulmak için Billahi makul bir ücret ödeyebilirim.
Sevgiyle,