Psikoloji
SANAL MÜKEMMELLİK ARAYIŞI FİLTRELERİN ZİHİNSEL SAĞLIĞIMIZA ETKİSİ
2000’lerin başında MySpace ve Friendster gibi platformlarla başlayan bu yolculuk, 2004 yılında Facebook’un kurulmasıyla yeni bir döneme girdi. Facebook, kullanıcıların fotoğraf ve videolarını paylaşabilecekleri, mesajlaşabilecekleri ve çeşitli içerikler oluşturabilecekleri bir alan sunarak sosyal medya etkileşimlerini derinleştirdi. 2006 yılında Twitter, kısa ve anlık paylaşımlar yapma imkanı sunarak sosyal medyanın dinamiklerini değiştirdi. 2010 yılında ise Instagram, kullanıcıların fotoğraf ve videolarını estetik bir şekilde paylaşmalarına olanak tanıyan özellikleriyle dikkat çekti. İnsanlara her geçen gün farklı dünyaların kapısını açan bu dönüşümün sadece sosyal etkileşimler üzerinde değil, aynı zamanda bireylerin kendilik algısı ve ruh sağlığı üzerinde de derin ve karmaşık etkileri vardır.
Sosyal medya, bireylerin kendi kimliklerini oluşturma ve başkalarıyla karşılaştırma süreçlerini şekillendirmek için oldukça kuvvetli bir araçtır. Kullanıcılar, genellikle idealize edilmiş ve dikkatlice seçilmiş içerikler paylaşarak, kendilerini en iyi yönleriyle sunma eğilimindedir. Bu, diğer kullanıcılar tarafından yapılan paylaşımları görme ve kendileriyle karşılaştırma sürecini tetikler. Özellikle gençler, sosyal medya platformlarında sürekli olarak mükemmeliyetçi güzellik ve başarı standartlarına maruz kalarak, kendi yaşamlarını ve fiziksel görünümlerini bu standartlarla karşılaştırır. Bu karşılaştırmalar, özgüven eksikliğine, yetersizlik hissine ve hatta depresyon, anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarına da yol açabilmektedir.
Filtreli Gerçeklik
Bu etkilerin önemli bir boyutu olan sosyal medya filtrelerinin, akıllı telefonların yaygınlaşması ve kamera teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak hızla geliştiğini görmekteyiz. 2011 yılında piyasaya sürülen Snapchat, kullanıcıların fotoğraf ve videolarına çeşitli filtreler eklemelerine olanak tanıyarak bu alana öncülük etti. Snapchat’in yüz tanıma teknolojisi kullanarak geliştirdiği filtreler, kullanıcıların yüz hatlarını değiştirebilmelerine, efektler ekleyebilmelerine ve hatta sanal maskeler kullanabilmelerine imkan sağladı. 2016 yılında Instagram, Snapchat’in popülaritesine yanıt olarak kendi yüz filtrelerini tanıttı. Instagram’ın filtreleri, kullanıcıların fotoğraflarını ve videolarını anında düzenleyebilmelerine, çeşitli efektler ve süslemeler ekleyebilmelerine olanak tanıdı. Bu filtrelerin yarattığı mükemmeliyetçi güzellik algısı, gençler üzerinde ciddi psikolojik etkiler yarattı ve bu etkilerin bir sonucu olarak ‘Snapchat Dismorfisi’ adı verilen fenomeni ortaya çıkardı. Snapchat Dismorfisi terimi, ilk kez 2018 yılında İngiliz estetik cerrah Dr. Tijion Esho tarafından ortaya atıldı.
Dr. Esho, hastalarının kendilerine Snapchat filtreleriyle oluşturulmuş fotoğraflarını göstererek bu görünüme ulaşmak için cerrahi müdahaleler talep ettiklerini belirtti. Bu durum, sosyal medya filtrelerinin, bireylerin estetik algılarını ve beklentilerini nasıl dramatik bir şekilde değiştirdiğini gözler önüne serdi. Snapchat Dismorfisi’nin ortaya çıkışı, aynı zamanda toplumun güzellik standartlarının dijital dünya tarafından nasıl şekillendirildiğini de ortaya koydu. Sosyal medya filtreleri, geleneksel güzellik algılarını dönüştürerek, daha homojen ve erişilmesi zor standartlar yarattı. Bu durum, bireylerin kendilerini sürekli olarak yetersiz hissetmelerine ve dijital dünyada kabul görmek için gerçek dışı standartlara ulaşma çabalarına yol açtı. Sosyal medyanın ve filtre kullanımının tarihi, teknolojinin ve dijital kültürün nasıl evrildiğini ve bireylerin yaşamları üzerindeki etkilerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Sosyal medya platformları, kullanıcıların kendilerini ifade etme biçimlerini çeşitlendirirken, aynı zamanda ruh sağlığı ve kendilik algısı üzerinde de derin izler bırakmaktadır. Bu nedenle, sosyal medya ve filtre kullanımının ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlamak ve bu etkileri yönetmek, modern toplumun karşı karşıya olduğu önemli bir meydan okumadır. Sosyal Karşılaştırma Kuramı bu açıdan incelendiğinde, bireyin sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırma yapma eğilimini hangi şekilde arttırdığını bizlere göstermektedir. Kullanıcılar, başkalarının hayatlarını ve görünümlerini gözlemleyerek kendi hayatlarını ve görünümlerini bu mükemmel imgelerle karşılaştırırlar. Özellikle gençler, sosyal medyada gördükleri idealize edilmiş bedenlere ulaşmak için sağlıksız diyetler ve aşırı egzersiz gibi riskli davranışlara yönelebilirler. Gençler arasında yaşıtları ile yapılan karşılaştırma ise sürekli olarak bir yetersizlik duygusu ve buna bağlı telafi davranışlarını ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda bir araç olarak kullanılan filtreler, gençlerin kendilik algısını bozarak gerçeklikten kopmalarına neden olabilir. Sürekli olarak filtrelenmiş ve mükemmel görünüşlere maruz kalan gençler, kendi doğal görünümlerini yetersiz ve kusurlu olarak görmeye başlayabilirler. Bu durum, özgüven kaybına ve düşük benlik saygısına yol açar.
Sonuç olarak, sosyal medya ve filtrelerin kullanımı, modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelirken, bireylerin ruh sağlığı ve kendilik algısı üzerinde karmaşık ve çoğu zaman olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu etkilerin farkında olmak ve gençlerin dijital dünyanın bu yönleriyle başa çıkmalarını sağlamak, hem bireyler hem de toplum için büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, dijital okuryazarlık eğitimleri, pozitif beden algısı kampanyaları ve sosyal medya platformlarının sorumlu politikalar geliştirmesi gerekmektedir.
Psikolog Suna Naz ÖZEL