Prof. Dr. Aziz EKŞİ
Gıda Güvenliği İçin Önce Risk Analizi
02 Aralık 2015, Çarşamba
Sağlıklı yaşam için gerekli temel besin öğelerinin kaynağı olan gıdaların zaman zaman sağlığa zararlı maddeler içerdiği de olmaktadır. Bunların gıdadaki sayısı ve miktarı yıldan yıla artmaktadır. Artışın başlıca nedenleri; çevre kirliliği, tarımsal uygulamalar, teknoloji yetersizliği ve bilgi eksikliğidir. Fabrika, taşıt ve evden çevreye daha fazla atık yayılmakta ve çevreden de gıdaya da bulaşmaktadır. Tarımda gübre, pestisit, hormon vb uygulamaların yaygınlaşması da gıdadaki kalıntı düzeyini artırmaktadır. Depolama ve teknoloji yetersizliği nedeni ile küflenen gıdalarda mikotoksin oluşabilmektedir. Kızartma, ızgara gibi proseslerin yanlış uygulanması da gıdalarda zararlı bileşikler oluşmasına yol açabilmektedir.
Her yıl bir yenisi tartışılan gıda kaynaklı krizlerin başlıca nedeni budur. Son 10 yılda yaşanan deli dana, kuş gribi, sars virüsü, dioksin, akrilamid, melanin gibi krizler henüz belleklerden silinmemiştir. 2011 bahar aylarında Almanya’da yaşanan ve E. coli H104::O4 serotipinden kaynaklandığı kanıtlanan “EHEC krizi“ bunun son örneğidir. Bu nedenle tüketici gıdalardan giderek daha fazla kuşku duymaktadır.
Öte yandan, zaman zaman ortaya atılan gerçek dışı iddialar da bu kuşkuyu beslemektedir. Maalesef bunların da sayısı ve sıklığı giderek artmaktadır. Bu kirli bilgi artışının başlıca nedeni ise firmalar arası rekabetin acımasızlığı, uzman sorumsuzluğu/densizliği, tüketicinin bilgi eksikliği ve sosyal medyanın ilgisidir.
Yaşanan tam bir “sapla samanın birbirine karışma” durumudur. İster gerçek bir tehlikeye dayansın ister sanal bir söylentiden kaynaklansın bu krizlerin nedeni aynıdır. Neden, güvenli bilgi eksikliği ve iletişim yetersizliğidir. Oysa Türkiye’de gıda güvenliği, bilgi birikiminin oldukça yeterli olduğu bir alandır. Eksik olan bu bilginin açığa çıkarılması ve kamuoyuna duyurulmasıdır. Eksiklikte çoğu uzmanın susmayı yeğlemesi gibi konuştuğunda sesine kulak verilmemesinin de payı vardır.
Ancak, tek tek uzmanların görüşü ne kadar doğru olsa da tüketici güvenini kazanma açısından tam yeterli değildir. Bu nedenle yanlış bilgininin kovulmasına katkısı kısıtlıdır. Bu boşluğu doldurmanın en etkili yolu verilen bilginin risk analizine dayanması, risk analizinin güvenilen bir kurulca yapılması ve kurulun bağımsız ve tarafsız uzmanlardan oluşmasıdır. Başka bir deyişle risk analizine dayalı ve tüketiciye saygılı bir güvenliği politikasının izlenmesidir.
Kavramsal olarak gıda güvenliği; gıdalarda bulunma veya oluşma olasılığı olan tehlike ve risklerin elimine edilmesi veya azaltılması, başka bir deyişle tüketici sağlığının güvence altına alınmasıdır. Burada sözü edilen tehlike insan sağlığına zarar verme potansiyeli olan etkenlerdir. Küflü gıdada mikotoksin oluşması, pestisit uygulanan gıdada kalıntı bulunması, hijyen yetersizliği nedeni ile gıdaya patojen bulaşması gibi... Risk ise, tehlikenin yol açacağı zararın boyutu ve sıklığıdır. Küfün oluşturduğu mikotoksinin kansere, patojen bakterinin hastalığa, arsenik kontaminasyonunun zehirlenmeye yol açma olasılığı gibi.
Potansiyel tehlike sayısı oldukça fazladır. Zoonotik hastalık etkenleri (verem, brusella), patojen mikroorganizmalar (Salmonella, Campylobacter, Listeria, EHEC setotipleri), küflü gıdalar (mikotoksin), proses hataları (nitrozamin, akrilamid), tarım uygulamaları (pestisit, hormon kalıntısı), ambalaj aşınması (metal, monomer vb), katkı maddesi (dozun aşılması), çevre bulaşanları (dioksin, metal) gibi…
Bunların her biri kuşkusuz önemlidir. Ancak her birinin önemi ve önceliği aynı değildir. Ayrıca yıldan yıla ve ülkeden ülkeye de değişebilmektedir. Burada sözü edilen kişisel inisiyatiflerle veya algılarla belirlenen tehlike önceliği değildir. Öncelik böyle belirlenirse hata yapılması kaçınılmazdır. Önemsiz bir tehlike öncelikli olarak tartışılırken, ciddi bir tehlikenin farkında olunmayabilir. Pestisit kalıntıları dururken zararsız E330 tartışmaları yıllara yayılabilir!..
Bu nedenle tehlike önceliği ile kastedilen risk analizinin gösterdiği veya doğruladığıdır. Risk analizi; kısaca tehlike ve risklerin bilimsel bir yaklaşımla değerlendirildiği, yönetildiği ve paydaşlar arasında iletişimin sağlandığı sürecin adıdır. Tüketicinin de paydaş olarak algılandığı bir yaklaşımdır. Aynı zamanda çağdaş gıda yasalarının ve gıda güvenliği uygulamalarının başlıca öğelerinden biridir.
Bu sürecin en kritik bileşeni risklerin değerlendirilmesi, başka bir deyişle olası veya geçerli tehlike ve risklerin irdelenmesi ve önceliklerinin belirlenmesidir. Bu değerlendirme; işin doğası gereği bilimsel kanıtlara dayalı olarak çok disiplinli, bağımsız ve tarafsız bir organ tarafından yapılmalıdır. AB’de EFSA ( Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi)’nın başlıca görevi budur.
Gıda güvenliği ve denetimini de kapsayan 5996 sayılı yasa da risk analizinin esas alınmasının ve bu amaçla risk değerlendirme komisyonları kurulmasının öngörülmesi (MD. 26/1, 26/2) olumlu bir gelişmedir. Ancak işlevsel açıdan yeterliliği tartışmalıdır. Çünkü bu komisyonların yönlendirici bir organ olmadan verimli çalışması ve etkili olması beklenemez. Bu nedenle atılması gereken ilk adım, adı ne olursa olsun, yukarıda tanımlanan nitelikleri(çok disiplinli, bağımsız, tarafsız) taşıyan ve ”risk analizi” ya da “gıda güvenliği”nden sorumlu bir organının oluşturulmasıdır. Farklı konulardaki komisyonların ve gündemlerinin de bu organca belirlenmesidir. Gelişmelere göre bu organın zamanla EFSA benzeri bir “gıda güvenliği yönetimi”ne dönüşmesi de beklenebilir.
Bu organının oluşturulması, öncelikle gıda kontrolü ile yetkili olan Gıda ve Tarım Bakanlığı’nın görevi olmalıdır. Konunun Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa çalışmayı gerektirdiği de açıktır. Yaşanan ve iyi yönetilemeyen, gerek tüketiciyi ve gerekse üreticiyi olumsuz etkileyen bunca gerçek ve yapay kriz, bu görevin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.
Bu organın başlıca görevleri ve sağlayacağı yararlar; (1) tehlike ve risklerin önem derecesine göre sıralanması, (2) önlemlerin zamanında belirlenmesi ile toplum sağlığının korunması, (3) tüketicinin güven duyduğu bir kaynaktan bilgilendirilmesi ve böylece gereksiz kuşkuların azaltılması, (4) geçek dışı bilgilerin gıda krizine ve paniğe yol açmasının önlenmesi ,(5) gıda sektörünün bu gerçek ve sanal krizlerden daha az etkilenmesi olarak özetlenebilir.
Kısaca gıda güvenliği için risk analizi ne kadar gerekli ise, risk analizi için de tarafsız ve bağımsız bir organ o kadar elzemdir. Gıda kaynaklı tehlikelerin tanımlanması, önceliğinin belirlenmesi, tüketici sağlığının ve gıda sektörünün korunması açısından oldukça ivedidir. Tutarlı bir gıda güvenliği politikasının gereğidir.