Prof. Dr. Sevil ATASOY
Sosyal medyanın yeni kahramanları
Dünyanın elektronik iletişiminin büyük ölçüde ABD üzerinden geçtiği göz önünde tutulursa, hiç birimizin özel hayatı yıllardır yok demektir. Bu yüzden ‘‘evde, ofiste, araçta böcek var mı, beni polis mi, MİT mi dinliyor?’’ diye düşünüp vakit kaybetmeyin. Zaten yıllardır dinleyenler varmış.
01 Eylül 2013, Pazar
Hong Kong Uluslararası Havaalanı personeli, omuzunda bilgisayar çantası, tekerlekli valizini çekiştiren telaşlı işadamlarına alışıktır. Edmond Snowden de onlardan biri gibi görünmekle birlikte, onu diğer işadamlarından ayıran önemli bir becerisi vardı.
Taşıdığı dört bilgisayarla ABD hükümetinin bazı sistemlerine girmekle kalmıyor, “Çok Gizli” belgelerine de ulaşabiliyordu. Aslında bu durum, pek görülmemiş bir olay değil. Hemen her gün dünyanın bir yerinde bir hacker, bir bakanlığın sitesini çökertiyor ve bunu toplumla paylaşıyor. Ama Amerikan vatandaşı Ed Snowden, eriştiği gizli belgelerde yazılanları, gidip de bir İngiliz gazetesinin muhabirine açıkladığında dünyanın en ünlü casusu haline gelmenin yanı sıra, Amerikan tarihinin en büyük istihbarat sızıntısının sorumlusu, en ünlü ve en çok aranan kaçağı ünvanına erişiverdi.
Kongre üyeleri onu vatan haini ilan ettiler, hatta olabilecek en ağır cezayla yani idamla cezalandırılmasını istiyorlar. Buna karşılık, dünyanın dört bir yanında Ed Snowden’i destekleyen milyonlar var. Talep ettiği taktirde vatandaşlık hakkı vereceğini ilan eden ülkeler var. Rusya, Çin, Finlandiya gibi. Kendisi, İzlanda’yı tercih ediyor.
Toplumumuzun haklı olarak Gezi Parkı protestoları, polis şiddeti, biber gazı yüzünden sıkıntı yaşadığı ve dünya ajanslarının ülkemizde olanları ilk haberler arasında yer verdiği günlerde, Snowden meselesi bizim bugün pek ilgimizi çekmese de, yakın bir gelecekte mutlaka tartışılacak. Çünkü bu Amerikalı yüzünden dünya ayakta. Güvenliğin nerede başladığı, özel hayatın nerede bittiği onun sayesinde yeniden konuşuluyor ve ikisi arasındaki ince çizgi Snowden’in kahraman mı, yoksa vatan haini mi olduğunu belirleyecek.
Yirmi dokuz yaşındaki Snowden, dünyanın en büyük casusluk izleme organizasyonu Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (National Security Agency, NSA) hizmet satın aldığı Booz Allen Hamilton Şirketi’nin bir elemanıydı ve Hawaii’de çalışıyordu. Hawaii’den Hong Kong’a uçtu ve geçtiğimiz pazartesi izini kaybettirdi.
Haber ajanslarının Hong Kong’taki muhabirleri peşine düştüler ve Twitter’da yayınlanan bir video görüntüsündeki aydınlatma elemanları ve mobilyaları inceleyerek kaldığı oteli bulmaya çalıştılar. Nitekim bunda başarılı da oldular ve gecesi 330 dolarlık, Kowloon bölgesindeki Nathan Caddesi üzerindeki Mira Oteli’ne yerleştiğini saptadılar. Bunu fark eden Snowden, gazeteciler kendisine ulaşamadan oteli terk etti. Ancak daha önce New York’tan gelen biri kadın üç gazeteciyle bir araya geldi ve elindeki belgelerin orijinallerini gösterdi. Pazartesi öğle saatlerinden itibaren nerede olduğu bilinmiyor ama, güvenli bir yerde tutulduğu muhakkak.
ABD, vatandaşının iade edilmesi için baskı yapıyor. 2010’daki on binlerce Wikileaks belgesini sızdıran Bradley Manning’i ömür boyu hapsetmeyi planlayan ABD yargısının, sadece “Çok Gizli” olmakla kalmayıp bu “Çok Gizli” belgeleri görebilecek kişilerin de çok az sayıda olduğu dikkate alınırsa Ed Snowden için neler planladığını varın siz düşünün.
Amerikalılar, Snowden’in bu bilgiyi New York Times gibi bir Amerikan değil de, Guardian gibi bir İngiliz gazetesine sızdırmasını anlayışla karşılıyorlar. Nedenini anlayabilmek için hikayeyi baştan anlatmam gerekir:
2013 Ocak ayının başlarında Ed Snowden, belgesel yapımcısı ve gazeteci Laura Poitras ile temas kurdu ve bir süre yazıştılar. Şubat ayında Snowden, Guardian gazetesinin Brezilya’daki yorumcusu Glenn Greenwald’a bir mesaj göndererek kendisiyle güvenli biçimde yazışmak istediğini, şifrelenmiş e-postalar gönderip almak üzere bir yol bulmasını istedi. Hatta Greenwald için bir YouTube video kaydı oluşturdu ve ona şifrelenmiş e-postaların nasıl oluşturulacağını öğretti. Greenwald, kiminle yazıştığını ve ona güvenip güvenemeyeceğini bilmiyordu. Bu nedenle her hangi bir girişimde bulunmadı, Snowden’in gönderdiği mesajları yanıtlamadı. Mart ayında Greenwald New York’tan bir telefon aldı. Arayan Laura Poitras’tı. Laura, kendisine gönderilen mesajları ciddiye almasını söyledi. Bunun üzerine Greenwald, Snowden ile iletişime geçti. Kısa bir zaman sonra ilk belge geldi. NSA’nın gizli bir programıyla ilgiliydi. Programın adı Prism’di. Prism, dünyanın ileri gelen teknoloji şirketleri hakkında bilgi toplayan bir yazılımdı.
Greenwald, Guardian editörleriyle görüşmek üzere 31 Mayıs’ta Brezilya’dan New York’a geldi. Ertesi gün Poitras ile birlikte Hong Kong’a uçtular. Ne Greenwald ne de Poitras daha önce Snowden’in yüzünü görmemişti. Bir saati aşkın görüşme sonrasında o güne değin sadece okuduklarını bir kere de Snowden’in ağzından dinlediler.
En merak edilen soruyu “Neden New York Times değil de Guardian? diye sorduklarında aldıkları yanıt ilginç. “Geleneksel medyaya güvenmiyorum. Aslında mesele New York Times yerine The Guardian’a daha fazla güvendiğimden değil. Alternatif bir gazeteci aradım. Hem sisteme karşı olan, hem de blogging ve diğer sosyal medya araçlarını iyi kullanan birini seçtim. Bu kuşağın en çok güvendiği muhabir, The Guardian’ın yorumcusu Glenn Greenwald. O hem iyi bir blog yazarı, hem de sosyal medya kahramanı. Bu nedenle ona güvendim”
Glenn Greenwald, bir gazeteci olmakla birlikte New York Hukuk Fakültesi mezunu bir avukat. Son on yıldır avukatlık yapmıyor, sadece siyasi yazılar yazıyor. Şubat 2007’den itibaren salon.com adlı internet gazetesindeki sütununda ve blogundaki incelemeleri sayesinde ses getirdi. Örneğin, Başkan Obama, John O. Brennan’ı CIA Başkanı yapmak istiyordu. Greenwald’ın Brennan hakkında önce blogunda başlattığı, ardından Facebook ve Twitter üzerinden yürüttüğü eleştiri kampanyaları Amerikan kamuoyunu dalga dalga sardı, sonunda Brennan adaylıktan çekilmek zorunda kaldı.
Gazeteci Greenwald’ın yine salon.com’daki WikiLeaks belgelerinin sızdırılmasından sorumlu tutulan er Bradley Manning’in bulunduğu cezaevi koşulları hakkındaki yazıları, hükümet sözcüsü Philip J. Crowley’in istifasının yanı sıra, Birleşmiş Milletler’in işkence soruşturması açmasına yol açtı.
Greenwald, 5 Ağustos 2012’de salon.com’dan ayrılarak İngiliz gazetesi The Guardian’ın Amerikan baskısında çalışmaya başladı. 5 Haziran 2013 günü de, Snowden ile yazışmaları ve Hong Kong’taki yüzyüze görüşmesi üzerine elde ettiği bilgilere dayanarak kaleme aldığı, dünyayı sarsan ünlü haberi yayınlandı: Kısa adı FISA olan ABD Yabancı İstihbarat İzleme Mahkemesi’nin (United States Foreign Intelligence Surveillance Court) Verizon adlı telekomünikasyon şirketine “Çok Gizli” ibaresiyle gönderdiği bir kararda, yurt içi ve yurt dışı tüm telefon görüşmelerinin metadata (üstveri) bilgisinin Ulusal Güvenlik Ajansı’na teslimi emredilmekteydi.
Taksim Gezi Parkı protestoları yüzünden haklı olarak henüz dikkatimizi çekmeyen Prism programının bizler için önemini az sonra anlatacağım, ama önce programa izin vermesi nedeniyle sivil toplum kuruluşlarınca suç duyurusunda bulunulan ABD Başkanı’nın bu çok gizli belgelerin sızması üzerine yaptığı açıklamayı aktarmak isterim. Obama, “Yüzde yüz güvenlik, yüzde yüz özel hayat ve sıfır sorunun birlikteliği olamaz.” dedi. Aslında ona birilerinin ABD’nin kurucu başkanlarından, fizikçi, mucit, yazar ve müzisyen Benjamin Franklin’in bir cümlesini hatırlatması gerek. “Güvenlik için özgürlüklerinden vazgeçenler, her ikisine de layık değildir.”
Şimdi, kısaca şu Edward Snowden sayesinde 2007’den bu yana NSA tarafından kullanıldığını öğrendiğimiz, resmi adı US-984XN olan elektronik izleme ve veri toplama programı Prism’in ne işe yaradığını özetliyeyim. Prism hem yapılmakta olan, hem de yapılmış ve depolanmış iletişimi derinlemesine inceleme yeteneğine sahip. Microsoft, Yahoo, Google, Facebook, Paltalk, YouTube, AOL, Skype ve Apple programın ortaklarından.
Müşterileri, ister ABD vatandaşı olsun olmasın, ister ABD topraklarında bulunsun isterse bulunmasın telefon görüşmeleri, e-posta, video ve ses Chatleri, video ve fotoğrafları, VOIP konuşmaları, dosya paylaşımları, herhangi bir siteye girişleri ve her türlü sosyal medya etkinliklerinin ayrıntılarını izliyor. Amerikanın tüm telefon hizmet sağlayıcılarının NSA’ya iletişim hatlarına giriş izni verdikleri ve tüm konuşmaların istihbarat örgütleri tarafından anlık olarak dinlendiği artık kesin.
Dünyanın elektronik iletişiminin büyük ölçüde ABD üzerinden geçtiği göz önünde tutulursa, hiçbirimizin özel hayatı yıllardır yok demektir. Bu yüzden evde, ofiste, araçta böcek var mı? Beni polis mi, MİT mi dinliyor diye düşünüp vakit kaybetmeyin. Zaten yıllardır dinleyenler varmış. Üstüne üstlük “dinlemek” ne kelime, sosyal medyaya yazdığınız her satırı hemen ardından vazgeçip silseniz bile birileri kaydedermiş de ruhumuz duymazmış. Devir yeni casuslar, yeni kahramanların devri. Alışması zor olacak.
Prof. Dr. Sevil ATASOY