Prof. Dr. Sevil ATASOY
Sütçünün Atlari
Sütçünün kaybettigi görülmemisti hiç. Kimileri, "Ne sansli adam." derdi onun için. Kimisi, "Attan amma iyi anliyor." Sütçünün ne sütçülükle, ne de binicilikle ilgisi vardi aslinda. Sadece, uyusturucu kaçakçisiydi. Hem de, tarihin en büyüklerinden biri.
01 Mayıs 2015, Cuma
Sütçünün kaybettiği görülmemişti hiç. Kimileri, "Ne şanslı adam." derdi onun için. Kimisi, "Attan amma iyi anlıyor." Sütçünün ne sütçülükle, ne de binicilikle ilgisi vardı aslında. Sadece, uyuşturucu kaçakçısıydı. Hem de, tarihin en büyüklerinden biri.
İngiltere Jokey Kulübü, güvenlik işlerinin başına, Washington Büyükelçiliği’nde irtibat subayı olarak çalışmış eski bir istihbaratçıyı, Roger Buffham’ı getirdiğine seviniyordu. 1992 başlarıydı ve onun, uzunca bir süredir manşetlerden inmeyen at yarışlarındaki şike ve doping dedikodularının üzerine gideceğinden, çürük elmaları ayıklayacağından kimsenin kuşkusu yoktu.
Nitekim, öyle de oldu ve Roger Buffham, yılda 45 milyon TL'yi bulan bir bütçe ile, güvenlik operasyonlarını yeniden yapılandırdı, her parkura kapalı devre televizyon kamerası taktırdı, emekli polis ve askerleri işe aldı, polisle sıkı bir işbirliğine girdi, ad vermeden ihbarların yapılabileceği bir telefon hattı oluşturdu, kuşkulandığı her olayı soruşturdu.
Bu büyük operasyonun ilk kurbanı, Dermot Browne oldu. İrlandalı ünlü at yetiştiricisi Liam Browne’un oğlu Dermot, jokeylikten antrenörlüğe geçmişti. Bahisçilere bilgi sızdırdığını, kimi yarışlarda favori atı yavaşlatıp bir sonrakinde birinci olmasıyla birlikte, birçok kişiyi zengin ettiğini kabul etti. Jokey Kulübü, onu 10 yıllığına cezalandırdığında, güvenlik sorumlusu Roger Buffham, işe başlayalı sadece dört ay olmuştu ve işten ayrılmak zorunda kalacağı 2001’e dek, çok sayıda antrenörü ve jokeyi rahatsız edecekti.
İlginç olan, işine son verilen ilk antrenör Dermot Browne’un, yıllar sonra bir televizyon programında dile getirdikleriydi. Antrenör, aslında 1990 ile 1992 arasında sadece şikeye karışmadığını, para karşılığında 23 ata doping uyguladığını, üstelik bu gerçeği güvenlik sorumlusu Roger Buffham’a söylediği halde, kendisini ciddiye almadığını iddia etti. Söylediklerine bakılırsa, doping için para aldığı kişinin adını bile vermişti ve bu kişi, Brian Wright’tı.
Balıkçı teknesinde yarım ton kokain
1996 yılıydı, aylardan eylül. Dünyanın en büyük doğal barınaklarından biri olan İrlanda’daki Cork limanı hareketlenmişti. Aniden gökyüzü kararmış, fırtına çıkmış, irili ufaklı ne kadar balıkçı teknesi varsa, burnunu limana çevirmişti. Biri hariç. Sahil güvenliğin botundakiler, "Boyunu geçen dalgalara aldırmıyor. Böyle giderse alabora olacak, bari gidip yardım edelim." dediler.
Bir saat içinde, Amerikalı Kaptan John Ewart yönetimindeki "Deniz Sisi"nin, balıkla, balıkçılıkla uzaktan ve yakından ilgisi olmadığını anlayacaklar, güvertedeki bir paraşütten kuşkulanacak ve kullanılmayan balık asansörüne tam 599 kilo kokain zulalandığını göreceklerdi.
Amerikalı kaptan, sahil güvenlik botu yaklaşırken, Londra’da birisini aramıştı. Aradığı kişi, birkaç hafta sonra, cebinde sahte bir pasaportla, Kuzey Kıbrıs’ta Girne ile Güzelyurt arasındaki Lapta’da, etrafı yüksek duvarlarla çevrili bahçe içindeki bir evin balkonunda, bir yandan güneşin batışını seyrediyor, diğer yandan cin toniğini yudumluyordu.
Amerikalı kaptan, yargılanıp uyuşturucu kaçakçılığından 17 yıla mahkum ola dursun, yakın çevresince "Sütçü" diye bilinen adam, altı yıl boyunca Lapta’da güneşin batışını seyretti ve cin toniğini yudumladı. Asıl adı Brian Wright’dı. Yani, Jokey Kulübü’nün 10 yıl cezalandırdığı antrenörün, güvenlik müdürüne adını verdiğini, ancak üzerini örttüğünü iddia ettiği kişi. İngiliz polisi, gemideki kokainin gerçek sahibinin o olduğunu ancak üç yılda kanıtlayabildi.
Sözde balıkçı teknesinde ele geçen yarım ton kokainin esas sahibinin Brian Wright olduğu ortaya çıkıp, sahte kimlikle Lapta’da olduğu anlaşıldığı halde, İngiltere, KKTC’yi tanımadığından, kaçakçıyı geri alamadı. Oğlunu, damadını ve çok sayıda işbirlikçisini yargılayıp, mahkum etse de, "Sütçü"nün diğer örgüt üyelerinin, gemi yoluyla İngiltere’ye, üç tonu aşan miktarda kokain sokmasını engelleyemedi.
Brian Wright’a, müşterilerine yaz kış demeden, her sabah, hep aynı saatte, süt bırakanlar gibi, hiç aksatmadan kokain temin ettiğinden "Sütçü" dendiğini fark eden polis, başlangıçta onu sadece dünyanın dört bir yanında bağlantısı olan bir kaçakçılık ağının lideri sandı.
Halbuki bu arada, eski bir jokey olan, antrenörlükten emekli Graham Bradley, yurtdışına geziler düzenliyor, çok sayıda jokeyi İspanya’ya tatile götürüyor ve bir villada hoşça vakit geçirmelerini sağlıyordu. Villanın sahibi ortalıkta yoktu, yok olmasına da, jokeylerin hiç para ödemeden kaldıkları yerin adı, "El Lechero", yani "Sütçü"ydü. Polisin bu bağlantıyı fark etmesi ve kokain kaçakçısıyla emekli antrenörün birbirini yıllardır tanıdığını anlaması yedi ay sürdü. Antrenör tutuklandı, ancak delil yetersizliğinden serbest kaldı.
At yarışlarına sızan kokain mafyası
İngiltere Jokey Kulübü, şike ve doping dedikodularına son vermesi için büyük umutlarla işe aldığı eski istihbaratçıyla yollarını 2001’de ayırdı. Görünürdeki gerekçe, bir taciz olayıydı ve bir kulüp personeli kadın, 8 yıl, evet tam 8 yıl geride kalmış sarkıntılıkla suçlayarak Roger Buffham’ı savcılığa şikayet etmişti.
Görevden ayrılırken, şike ve doping soruşturmaları sırasında elde ettiği bilgi ve belgelerin hiçbirisini açıklamayacağına ilişkin bir beyanname imzalayan Buffham, bir yıl kadar sustuktan sonra BBC ekranlarına çıktı, elindeki her şeyi açıkladı ve Jokey Kulübü’nü sistematik yolsuzlukla, ayrıca şike ve dopingin üzerini örtmekle suçladı. Kulüp, hem BBC’yi hem de gizli belgeleri taahhütnameye rağmen açıklayan güvenlikçiyi mahkemeye verdi, ancak davayı kaybetti. Yargıç, toplumun bu bilgileri öğrenmeye hakkı olduğunu söylemişti.
Çünkü bu arada "Sütçü"nün oğlu, damadı ve yakalanan 14 ortağının yargılanması sırasında, 5 bin sterlin karşılığında atlara doping yapan jokeylerin adları açıklanmış, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ile at yarışı endüstrisi arasında yakın bağlar ortaya çıkmıştı ve İngiltere, ucu nereye giderse gitsin, bu bağı kopartmaya niyetliydi.
Sütçü, bir türlü anlaşılmayan bir nedenden ötürü, 2003’te Kıbrıs’tan ayrılıp İspanya’ya gitti. 15 Mart 2005 günü, bir rastlantı sonucu, Marbella’da tanındı, tutuklandı ve İngiltere’ye iade edildi. Kendisiyle ilgili her türlü suçlamayı inkar etti. Adına kayıtlı hiçbir banka hesabının, araç ya da mülkün bulunmadığı, kredi kartı ve cep telefonu kullanmadığı, izlenmemek için telefon konuşmalarını otel lobilerinden yaptığı, uyuşturucu kaçakçılığını at yarışlarıyla kamufle etmeye çalıştığı, 10 yılda yüzlerce at yarışına şike ve doping bulaştırdığı, 300 milyon İngiliz sterlininin üzerinde bir servet edindiği anlaşıldı. İki ay süren yargılanma sonunda, 3 Nisan 2007 günü, 60 yaşındayken, 30 yıl hapse mahkum oldu. Sütçü’nün kokaini temin ettiği "patronların patronu" Diego Montoya da, 10 Eylül 2007 günü Kolombiya’da ele geçirildi.
Bütün bunlar, At Yarışları Düzenleme Otoritesi’nin, İngiltere Jokey Kulübü’nün bazı sorumluluklarını üstlenmesine yol açtı. 7 müfettişten oluşan bir ekiple, kuşkulu her bahsi incelemeye başladılar. Tartı dairelerine daha fazla güvenlik, ahırlara kamera, jokeylerin cep telefonu kullanmasına kısıtlama, antrenörlerin internet bahislerine katılmasını yasaklama gibi önlemler aldılar.
Sosyetenin gözdesi uyuşturucu baronu
1990’ların başında, Brian Wright evliydi, bir oğlu, bir kızı vardı, zengindi, yakışıklıydı, kumara, at yarışlarına meraklıydı ve Avrupa sosyetesinin gözbebeğiydi. İrlandalı fakir bir ailenin oğluydu, çocukluğu ıslahhanelerde geçmişti ve neredeyse hiç okula gitmemişti.
Frank Sinatra, Clint Eastwood ve Michael Caine’in dostuydu, verdiği davetlerde çekilen fotoğraflar magazin basınının sayfalarını süsler, yenip içilenler günlerce dillerden düşmezdi. Çok sayıda antrenör ve jokeyle arkadaş olduğu bilinirdi. Tek ata 100 bin İngiliz sterlini (yaklaşık 250 bin TL) yatırdığı, kat kat fazlasını kazandığı olurdu. Londra’nın en zengin bölgelerinde kiraladığı daireler ve İspanya’nın güneyinde yine kiraladığı bir villası vardı ve villanın adı "El Lechero"ydu, yani "Sütçü."
At dopingi nereye gidiyor?
2004 Olimpiyatları’nda, 24 sporcuda doping saptandı. Rekor bir sayıydı bu ve olimpiyat tarihine "en kirli oyunlar" diye geçti. Atina, sadece yarışan insanlar açısından değil, atlar için de kirliydi. İncelenen 40 hayvandan, dördünde doping çıkmıştı, üstelik ikisi altın madalya almıştı ve bu da bir rekordu.
Engel atlamanın birincisi İrlandalı Cian O’Connor’un Waterford Crystal’inde, şizofren insanların tedavisinde kullanılan zuklopentiksol ile yine insanlarda, anksiyete ve ciddi davranış bozukluklarının tedavisinde kullanılan bir diğer ilaç, flufenazin bulundu. Altın madalyanın, O’Connor’dan alınıp Brezilyalı Rodrigo Pessoa’ya verilmesi bir yana, İrlanda takımı diskalifiye edildi, O’Connor ciddi bir para cezası ödedi ve üç ay yarışlardan men edildi.
Alman Ludger Beerbaum’un, Goldfever 3’ünde betametazon çıktı. Beerbaum, hayvanın incinen ön ayaklarından birine pomat sürdüğünü bildirerek sonuca itiraz etmekle birlikte müsabaka öncesi bildirimde bulunmadığından, gerekçesi kabul edilmedi. At, diskalifiye edildi, Almanların erkek engel atlama takımı da altın madalyasını kaybetti.
Pekin Yaz Olimpiyatları’nda ne olacak derseniz, yanıtı basit: Az sayıda da olsa, bir atı uyarmaya, sakinleştirmeye, cesaretlendirmeye, kaslarını geliştirmeye, ağrısını kesmeye, sırtını gevşetmeye ya da kanında daha fazla oksijen dolaştırmaya kalkan biniciler, antrenörler, veterinerler çıkacak ve insanlar için ne kullanılıyorsa, ata da onu yapacak. Kan dopingi uygulanmaya başlandı bile, rekombinanteritropoietin ve büyüme hormonu piyasada, kök hücre tedavileri ve elbette performansı arttıracak yapay genler sırada. Arada sadece bir fark var. İnsan, canı pahasına dopinge razı da, atın fikrini ne yazık ki soran yok.
Türkiye’deki durum
Superspor.com editörü Ahmet Sivaslı sormuş, "Peki at yarışında şike ne durumda? Büyük bir kitle at yarışında şike olduğunu düşünüyor?" Zamanın Türkiye Jokey Kulübü Başkanı Umur Tamer cevaplamış: "Bugüne kadar şike olayını ne gördüm, ne duydum, ne de böyle bir şeye şahit oldum. Dünyada en az doping olayı Türkiye'de görülüyor. Ayrıca ülkemizde şike mevzuu yok denecek kadar az."
2004 Şubat’ındaki, At Yarışları Hakkında Kanun’un değiştirilmesiyle birlikte, doping yüzünden yarışlardan men edilen kaç at, antrenör ve seyis affedildi bilmiyorum ama, halen sadece 9 antrenörle 8 at, doping nedeniyle aldıkları bir-iki yıllık cezalarını çekmekte. Sayının azlığına bakılırsa, Safkan İngiliz Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği Başkanı Sadrettin Atığ’a göre, jokey kulüplerinin cirosu ve yarış adediyle dünyanın ilk on ülkesi arasındaki Türkiye’nin, bu konudaki karnesi hiç de fena sayılmaz. Bu nedenle, Umur Tamer haklı. Ama milletin ağzı torba değil ki büzesin. Nitekim, yarış hayatına 1965’te başlayan ve neredeyse 4 bin yarışta birinci gelen Ahmet Atçı da, "Jokey olduğumu söyleyince herkes bize mafya gözüyle bakıyor." diye yakınmıştı.
At Yarışları Hakkında Kanun, 2006 Mart’ında yeniden değişikliğe uğradı. Doping eylemine katılanlara verilecek cezalar ağırlaştırıldığı gibi, "koşulara kayıtlı her at, doping muayenesine tabi tutulabilir," ibaresi eklendi. Türkiye’nin 7 hipodromundaki safkan İngiliz ve Arap at yarışlarında doping analizlerini gerçekleştiren Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı Etlik Merkez Veteriner ve Kontrol Araştırma Enstitüsü’nün olanakları geliştikçe, dopingle mücadelede "sıfır tolerans"a daha da yaklaşılacak, ata sporumuzu yaralayan dedikoduların önü kesilecek.