Prof. Dr. Sevil ATASOY
Masumiyetin Piyangosu
Haksız mahkumiyetler ve bunların nedenleri ile ilgilenenler genellikle ülkelerinde idam cezasının kalkması için uğraşanlardır. Şu kesin ki, son yüz yılda, 102 ülkede 3650 kişiye “pardon” denildiğini biliyoruz. Neyse ki, 573’ünün idam cezası infaz edilmeden suçsuz oldukları ortaya çıktı. Ama 161’inin masum olduğu ne yazık ki, öldükten sonra anlaşıldı.
01 Temmuz 2013, Pazartesi
Edward Carter, 19 yaşında bir Amerikalıydı. 1974 yılında Detroit’te beyaz tenli hamile bir kadına silah zoruyla gasp ve tecavüzden ömür boyu hapisle cezalandırıldı. Onu savunan avukat hanımı baro tayin etmişti. On sekiz ay önce hukuk fakültesinden mezun olan avukatı, Carter sadece bir kez, o da duruşmadan bir gün önce gördü.
Carter’in mahkumiyeti, tamamen saldırıya uğrayan kadının tanıklığına dayanıyordu. Kadın, onu hem kendisine gösterilen fotoğraflardan, hem de yedi kişi arasından tanımıştı. Carter, cezaevindeki otuzuncu yılında, Michigan Hukuk Fakültesi’nde okuyan bir grup öğrenciden yardım istedi.
Yapılan araştırma, olay günü saldırıya uğrayan genç kadının bedeninden elde edilen biyolojik delillerin imha edildiğini ve artık DNA analizi yapılamayacağını ortaya çıkarttı. Biyolojik delillerin nerede olduğunu aramakla görevlendirilen polis memuru işin ucunu bırakmadı ve adli dosyayı incelerken, saldırının gerçekleştiği mekanda parmak izlerinin de bulunmuş olduğunu, ancak olay tarihinde her hangi bir arama gerçekleştirilmediğini, avukatın da bu yönde bir talebinin olmadığını saptadı.
Polis memuru sorumluluğu üzerine aldı ve olay yerinde bulunan parmak izlerini, FBI’ın ulusal veri tabanında arattı. Parmak izlerinin, iki ayrı cinsel saldırı nedeniyle cezaevinde yatan ve saldırının gerçekleştiği tarihte hamile kadınla aynı kentte yaşayan başka bir mahkumla örtüştüğünü gördü.
Bu yeni delil sayesinde Carter, 2010 yılında serbest kaldı. Tam otuz beş yıl işlemediği bir suç nedeniyle yattığı cezaevinden salıverildi.
Şimdi, Carter’in durumunda olan bir mahkumun adını temize çıkartabilme şansının nelere bağlı olduğunu görelim:
Gerçek saldırgan olay yerinde parmak izlerini bırakmasaydı…
Olay yerinde bulunan parmak izleri, tıpkı biyolojik deliller gibi, aradan geçen yıllarda imha edilmiş olsaydı…
Olay yerinde saldırganın bıraktığı parmak izleri toplanmasaydı…
Gerçek saldırganın parmak izleri FBI’ın ulusal veri tabanında olmasaydı…
Polis memuru, üzerine vazife olmayan bir işe kalkışıp, parmak izini FBI’a göndermeseydi…
Carter masumiyetini kanıtlamaktan vaz geçip, otuz yıl yattıktan sonra DNA analizi için yardım istemeseydi…
Carter’in, DNA analizleri hakkında bilgisi olmasaydı…
Carter, suçunu kabul etmiş ve daha düşük bir cezaya rıza göstermiş, örneğin iyi halden sadece on yıl yatıp, ceza evinden çıkmış olsaydı...
Carter, denetimli serbestlikten yararlanıp, 20-25 yıl sonra serbest kalmış olsaydı...
Carter, elli yaşında cezaevinde eceliyle ya da bir hastalıktan ölmüş ya da bir kavgaya karışarak öldürülmüş olsaydı...
Kısacası, herkes Carter kadar şanslı olamıyor. Tabii otuz yıl sonra gelen bir FBI raporuna şans denirse.
Haksız mahkumiyetler ve bunların nedenleri ile ilgilenenler genellikle ülkelerinde idam cezasının kalkması için uğraşanlardır. Şu kesin ki, son yüz yılda, 102 ülkede 3650 kişiye “pardon” dendiğini biliyoruz. Neyse ki, 573’ünün idam cezası infaz edilmeden suçsuz oldukları ortaya çıktı. Ama 161’inin masum olduğu ne yazık ki, öldükten sonra anlaşıldı.
“Pardon” denenler arasında ömür boyu hapse mahkum edilen 726 kişi bulunuyordu.
Bunlar, bir buz dağının sadece görünen ucu, davaları hakkında bilgi sahibi olduğumuz, haberleri gazetelerde yer alan, bilimsel makalelere konu olan kişiler. Ya geride kalan ve kimsenin duymadığı “ben yapmadım” çığlıkları?
Bir an önce haksız mahkumiyetlere yol açan süreçte nerelerde hata yapılabileceği masaya yatırmalı, bu konuda yayınlanan yüzlerce araştırma değerlendirilmeli ve ifade almadan başlamak üzere, delil toplama, laboratuvar analizleri, bilirkişi raporları gibi konularda bir dizi reforma gitmeliyiz.
Kusura bakma kundaklama sandık.
2 Nisan 2013 günü, tam 42 yıldır cezaevinde olan bir adamı serbest bıraktılar.
“Herhalde Türkiye’de değil, dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, sık çıkan aflar yüzünden ülkemizde bu kadar uzun süre yatana pek rastlamıyoruz. Adam, Amerikalı bir zenci.
Henüz on altı yaşındayken, Arizona’daki Pioneer Oteli’ni kundaklayıp, 29 kişinin yanarak ölümüne yol açmaktan yirmi sekiz kez ömür boyu hapse mahkum olmuştu.
Yangın soruşturmalarındaki teknik gelişmeler sayesinde tam 42 yıl sonra kendisine “kusura bakma, yanlışlık oldu, kundaklama sandık, meğer elektrik kontağıymış” dendi.
Salıverilmesi, adı Louis C. Taylor olan adamı kısmen teselli etmiş olsa gerek. Savcılarla yaptığı anlaşma, yangında suçlu bulunmasına yol açan tanık ve bilirkişilerden şikayetçi olmasını engelliyor.
Aslında Taylor, özgürlüğünü bir kimyacıya, benim Türkiye’de yapmaya çalıştığım biçimde kendi ülkesindeki Masumiyet Projelerine katkıda bulunmaya çalışan yangın konusunda uzmanlaşmış bir bilirkişiye, John Lentini’ye borçlu.
John’u ilk kez 90’ların başında Atlanta’da tanıdım. Aynı derneğin kriminalistik bölümünde meslek standartlarının oluşturulmasında birlikte çalışmayı sürdürüyoruz.
Mahkumiyetinin ilk gününden beri masum olduğunda ısrar eden Louis Taylor, bundan üç yıl kadar önce haksız mahkumiyetlerle mücadeleye gönüllü destek veren Arizona Adalet Projesi’nin dikkatini çekti ve John Lentini’den bilimsel bir görüş istediler.
2011 yılında John, 1970 yılının aralık ayında Pioneer Oteli’nde çıkan yangın sonrasındaki olay yeri inceleme tutanaklarını ve o tarihte toplanan, ardından kriminal laboratuvarda incelenen delillerin kimyasal analiz raporlarını değerlendirerek hazırladığı bilimsel mütalaada, “yeni bilgiler ışığında bu verilere dayanarak yangının nasıl başladığı hakkında artık kanaat bildirilemez, bu deliller kullanılarak hüküm kurulamaz” şeklinde bir sonuca vardı.
Bu rapor üzerine Proje yürütücüleri, hukuk fakültesi öğrencilerinden oluşturdukları ekibe Arizona’lı ceza avukatı Edward Novak’ın liderlik etmesini istediler. Savunmasını, tanık ifadelerindeki ön yargılar, polis sorgusunda avukatbulunmaması, Taylor’un hiç bir zaman suçu kabul etmemesi ve özellikle Lentini’nin bilimsel mütalaası üzerine kuran Novak, Taylor’a “pardon” denmesini sağlayabildi.
Peki, Lentini’yi sözünü ettiği bu noktaya getiren, dünyanın bir çok ülkesinde, muhtemelen ülkemizde de bir çok masumu demir parmaklıklar arkasına göndermiş olması mümkün olan, üstelik yakın geçmişe kadar sürdüğünü bildiğimiz bu “yeni bilgiler” neler?
Yangınların çıkış nedenini inceleyen az sayıdaki bilirkişiyi ve özellikle sigorta şirketlerini ilgilendiren bu “yeni bilgilerden” sadece bir kaçını aktarmak istiyorum.
Yakın zamana kadar, tabandaki yanık çizgilerini, duvardaki “V” harfi şeklinde izleri, cam pencere ve kapılardaki yoğun kırıkları gören uzmanlar, benzin, mazot, gaz yağı gibi bir hızlandırıcı kullanılarak yangın çıkartıldığı, yani kundaklamanın olduğu sonucuna varırdı. 1990’larda terkedilmiş bir binada yapılan deneylerde, hızlandırıcı kullanmadan bir kanepeden başlatılan yangında aynı izlerin oluştuğunu gördüler. Dolayısıyla bu işaretlerin kundaklamanın kanıtı olarak kullanılamayacağı anlaşıldı.
Bir diğer kontrollü araştırmada ise, resmi kurumlarda “yangın uzmanı” olarak görev yapan bilirkişilerin hemen tamamı, yangının elektrik kontağı mı, yoksa kundaklama sonucu mu çıktığını saptayamadılar. Kısacası, yangın incelemesi, bir bilim değil, bir “sanat”tı. Umarım, artık değişmiştir.
Prof. Dr. Sevil ATASOY