Prof. Dr. Sevil ATASOY
Olay yeri incelemesi ne kadar sürmeli?
Bir suçun işlendiğinden kuşku duyulmayan ya da suçun delillerini barındırdığı bilinen olay yerindeki incelemeler, elbette olayı aydınlatacak, faili mahkum ettirecek delillere ulaşıncaya kadar sürer. Ama, bunlar sadece bir varsayımsa, delil aramaktan ne zaman vazgeçilir? İşte, size kadın yaratıcılığı ve inadını yansıtan iki güzel örnek.
01 Mayıs 2012, Salı
Prof. Dr. Sevil Atasoy
1. ÖYKÜ
Kemikler için tonlarca çamuru süzdüren kadın
5 Ekim 2004, New York polisi olay yeri inceleme birimi için sıradan bir gün değildi. İdamla yargılanmaktan korkan ünlü mafya babası, Bonnano ailesinden Joseph Massino savcılık sorgusunda konuşmuştu. 23 yıl önce, Manhattan ile Queens arasında, Ozone Park bölgesindeki boş arsada top oynayan üç çocuk vardı ya. Hani birinin burnuna pis kokular gelmiş, sonra topraktan fırlayan eli görmüştü de, polisler “Kızıl Sonny”nin (Alphonse Indelicato) cesedini bulmuştu. Aslında o yere sadece “Kızıl Sonny”yi değil, o sıralar beş mafya ailesinin ortak “Baba”lığını üstlenmiş Phillip Rastelli’yi devirmeye çalışan, başka Bonnano’ları da gömmüşlerdi. Mesela, Dominick Trinchera’yı, mesela Philip Giaccone’yi.
New York polisi o sabah, Massimo’nun sözünü ettiği arsayı kazmaya hazırlanıyordu. Yalnız değillerdi. Bonnano ailesinin suçlarını aydınlatmada uzmanlaşmış FBI’ın özel bir grubu da onların yanındaydı ve tüm ekipler, yine FBI’ın olay yeri inceleme biriminde görevli bir kadının, Susan Ostrobinski’nin emrine verilmişti. Ostrobinski gençti, ama sıradan biri değildi. 11 Eylül 2001’deki Dünya Ticaret Merkezi saldırısının ardından yürütülen olay yeri inceleme çalışmalarında çok önemli görevler üstlenmişti.
Önce köpek kemiği çıktı
Bir zamanlar çok sayıda mafya üyesinin oturduğu, bu nedenle New Yorkluların Mafiaville (Mafya-kenti) adını verdiği bölgeye geldiler, çalışacakları arsayı gördüklerinde, kendilerini zor bir günün beklediğini anladılar. Boyası dökük, camları kırık, 5-6 katlı eski apartmanların arasındaki boşluğu, yabani otlar bürümüştü. Yer yer çöp poşetleri, inşaat atıkları, kalaslar, çıkma kapılar, hatta beton parçaları yığılmıştı. Beton parçalarını, kalasları iş makinelerine kaldırttılar, ardından kazma ve küreklere sarıldılar.
Gerçekten buraya gömülmüş olan var mıydı? Varsa kaç kişiydi? Hiçbir şey bilmiyorlardı.
İki yıl sonraki bir toplantıda Susan, yaşadıklarını şöyle aktaracaktı: “Günde 13-14 saat çalışıyorduk. Toprağı avuçluyor, elekten geçiriyorduk. Yanımızda arkeologlar ve antropologlar da vardı. Kazmaya başladığımızın 4 ya da 5. günüydü. Ekibin morali bozuktu, şikayetler artıyordu. Arkadaşlardan biri küçük bir kemik bulunca, önce çok sevindiler, köpek kemiği olduğunu anlayınca keyifleri kaçtı. Onlara, doğru yerde ve doğru yolda olduğumuzu anlattım. Köpek kemiği, burada köpek dövüşü yapıldığının, kumar oynandığının işareti olabilirdi. Eğer öyle ise, köpekleri gömdükleri yere insan da gömmüş olabilirlerdi.”
Aslında Susan yanılıyordu. Köpek kemiğini buldukları yerde insan kemiği bulmalarına imkan yoktu. Kemikler oradaydı, ama çok daha derinde.
Olay yerindeki 7. günlerinde ve arsanın üzerindeki toprağın seviyesini yarım metre kadar düşürdüklerinde, hiç beklenmedik bir şey oldu. Ayakları çamura batmaya başladı. Kanalizasyon İşleri’nden birine danıştılar. “Burası, deniz seviyesinin altında” dedi adam, 10 yıl kadar önce toprakla doldurulmuş, hatta civardaki apartmanların birinci katları, bodrum katına dönüşmüş. Şimdilerde inşaat izni bile verilmiyor.” Susan, kafaya koymuştu bir kere, kemikler buradaysa eğer, mutlaka bulacaklardı.
22 gün sonra bulundu
Dizlerine kadar çamura batmış, ellerinde beyaz plastik birer kova, kovayı çamura daldırıyor, içini arıyor, sonra çamuru bir tarafa yığıyorlardı. Böyle devam etmek, saçmalıktı. Çamuru elemeyi denediler, olmadı, üstten bastırdılar, yine olmadı. Toprak ve içindeki çer çöp, delikleri hemen tıkıyordu. “Çamuru kahve gibi süzelim” dedi Susan.
Bir buçuk metre kadar uzunluğunda, bir metre eninde madeni bir tepsi yaptırdı. Dört ayak üzerine oturtulan tepsinin tabanına, küçük delikler deldirdi. Tam altına gelen yere bir tahliye kanalı açtırdı. Yangın söndürme hortumunun ucuna, sanayi tipi bir duş başlığı taktırdı. Kova kova çamuru tepsiye doldurmaya başladılar. Çamurun üzerine su püskürttüler, suda çözünen ne varsa aşağıya aktı, çözünemeyenler tepsinin üzerinde kaldı.
Cumartesi, pazar demeden her sabah çamuru süzmeye geldiler, her akşam olay yerinin başına nöbetçiler dikip, eve gittiler. Üç metre derinlikte, eski model altın Rolex saati bulduklarında, takvimler 27 Ekim 2004’ü gösteriyordu. İlk küreği sapladıklarından bu yana tam 22 gün geçmişti.
Kadının adı var
Arkası çorap söküğü gibi geldi. Altın saatin civarındaki çamurdan, birbiri ardı sıra irili ufaklı insan kemikleri çıkıyordu. Güneşli bir öğleden sonra Susan, avuçlarının arasında dünyanın en pahalı pırlantasından daha değerli bir şey tutuyordu: Yarısı olmayan bir kafatası.
21 Aralık 2004’te FBI bir basın toplantısıyla, kemiklerin kime ait olduğunu açıkladı. “DNA analizleri tamamlandı” dedi. “Hatırlarsanız, 1981’de, Phillip Rastelli’ye başkaldıran, Bonnano ailesinden Indelicato’nun cesedini bulmuştuk. Onunla birlikte iki Bonnano’nun daha öldürüldüğünü biliyorduk ama cesetlerini bulamamıştık. 23 yıl sonra Susan Ostrobinski’nin yaratıcılığı ve ekibinin ona güveni sayesinde, Trinchera ve Giaccone’nin kemiklerine ulaşmakla kalmadık, çamurun içinden çıkarttıkları başka delillerle, birçok mafya üyesini mahkum ettirme şansını da yakaladık.”
Bir olay yeri inceleme uzmanı, hele erkeklerin çoğunlukta olduğu bir meslekte, bir kadın olay yeri uzmanı için, bundan daha büyük bir ödül olabilir mi? Ülkemizdeki olay yerlerini inceleyen kahramanların ismen anılacağı ve bu mesleğe kadın eli değeceği günlerin yakın olmasını diliyorum.
2. ÖYKÜ
Cinayet silahı için göl suyunu boşalttıran kadın
Madem cinayet silahı göldeymiş, dedi Barb, suyu boşaltacağız. İki futbol sahası büyüklüğündeki gölden, en az bin metreküp suyun dışarı pompalanması gerekecekti. 5 Şubat 2005 günüydü. Bir ev yanıyordu. İtfaiyeciler geldi. Söndürme çalışmaları sırasında evde bir ceset buldular. 34 yaşındaki, siyah derili Bay Emanuel L. Gragg’ın bedeniydi bu. Başına sert bir cisimle vurulduğu, evinin kundaklandığı anlaşıldı. Fail, bir türlü bulunamadı. Ertesi yıl ocak ayında bir kadın çıktı ortaya. “Cinayet silahı bir çekme kancasıydı” dedi, “İtfaiyeciler yangını söndürmeye geldikleri gece, erkek arkadaşım Davis bana uğradı, Mavi Vadi Parkı’na götürmemi istedi. Elindeki siyah poşeti göle attı.” Davis zaten hapisteydi. 2005 Haziran’ında birini öldürmekten mahkum olmuştu.
Missouri Eyaleti, Kansas City polis teşkilatı cinayet bürosu, kadının söylediklerini ciddiye aldı almasına da, bu kış vakti, üzeri buz tutmuş küçük gölde, çoluk çocuk paten yaparken, “Çekme kancası arayacağım” diye, buzları kırıp milletin keyfini kaçırmak istemedi. Baharı beklemeye karar verdiler.
Dalgıçlar başarısız
Cinayet bürosunun amiri bir kadındı: Cheri Reid. 2006 Ağustos’unda, emrindeki bir başka kadını, teğmen Barbara Eckert’i, göle atıldığı söylenen çekme kancasını bulmakla görevlendirdi. Henüz 30’larının başındaki Barb (arkadaşları ona böyle seslenirdi), üç yıldır cinayet bürosunda çalışıyordu. Omzuna dökülen sarı saçları, metal çerçeveli güneş gözlükleri, yeni ütüden çıkmış üniforması ve onu izleyen 10 kadar meslektaşıyla Mavi Vadi Park’ındaki Bales gölünün kenarına geldi. “Bunun yüzölçümünü bilen var mı?” diye sordu. “Bir hektar” dediler, yani 10 bin metrekare. “Ya derinliği?”, “30 santim ile 2.5 metre arasında değişir.” “Fazla büyük değilmiş”, dedi Barb, “Arama-kurtarma dalgıçlarını çağırın, gölün dibini tarasınlar.” Fikir iyiydi. Zaten olay yeri inceleme ile ilgili ders kitaplarında da aynen böyle yazardı. Ne yazık ki, olay yerine 25-30 dakika uzaklıktaki Lee’s Summit’ten gelen Sualtı Arama Kurtarma ekibi, umutları söndürdü. Su bulanıktı, gölün dibini görmeleri mümkün değildi. Üç gün sonra toparlanıp, gittiler.
İnşallah rezil olmayız
“Madem cinayet silahı göldeymiş” dedi Barb, “Onu bulup çıkartmadan geri dönmeyeceğim. Suyu boşaltacağız.” “Nasıl yani?” diye sordular hayretle. İki futbol sahası büyüklüğündeki gölden, en az bin metreküp suyun dışarı pompalanması gerekecekti. Üstelik, Emanuel L. Gragg’i öldüren çekme kancasının göle atıldığının hiçbir garantisi yoktu.
Cinayet bürosunun amiri Amir Cheri, Barb’ın önerisini kabul etti. “Kadın aklı!” deyip, dudak bükenler çok oldu. Bir yıl kadar sonra Cheri, “Aslına bakarsanız, kaç kişiyi aradığımı bile hatırlamıyorum” diye anlatacaktı. “Kara Kuvvetleri’nin mühendislerinden, Su İşleri Müdürlüğü’ne, Park ve Bahçeler’den İtfaiye Birliği’ne kadar herkesi harekete geçirdim. Gölde balıklar ve koruma altında bir sürü başka canlı da olduğundan Çevre Bakanlığı’na haber verdim. Olay yerini ekiplerimiz korudu, aramayı baştan sona Barb yönetti. Bana da, inşallah bir şey çıkar da, erkek milletine rezil olmayız diye dua etmek kaldı”
“Keşke güçlü bir mıknatısımız olsaydı” diyordu herkes, “sandaldan aşağıya sarkıtır, metal cisimleri yukarı çekerdik.” Kansas’ta kullanabilecekleri güçte bir mıknatıs yoktu ve o güne değin, dünyanın hiçbir yerinde delil aramak için göl suyu boşaltan olmamıştı. Su İşleri Müdürlüğü’nün işçileri, pompaları kurup suyu çekmeye başladılar. Üç gün sonra dip çamuru göründüğünde, “İşiniz bitince bizi arayın” deyip gittiler.
O kanca gölün dibinde
Barb’ın emrine verilmiş, biri, metal detektör kullanmakta usta emekli polis, kalanı cinayet bürosu personeli, dizlerine kadar çamura batmış 8 kişiydiler. Sarı muşamba pantolonlarını, çizme ve eldivenlerini Su İşleri Müdürlüğü’nden borç almışlardı. Bahçe yabası ile çamuru karıştırıyor, detektörün sesini dinliyor, metal bir cisim bulduklarında fotoğrafını çekiyor, daha fazla paslanmasın diye şanzıman yağı doldurulmuş büyük bir kaba yerleştiriyor, onu da kovayla kıyıya taşıyorlardı. Barb da çamurun içindeydi. Bir yandan delil teslim zincirine uyumu denetliyor, bir yandan arkadaşlarına moral veriyordu. “Dayanın, bulacağız, o kanca mutlaka burada.”
Evi kundaklanan genç zenci Emanuel L. Gragg’i öldüren kancayı üç gün sonra buldular. Kent sakinlerince pek sevilen parkın, kışın paten kayılan, yazın balık tutulan güzelim küçük gölden sadece onu değil, başka suçlarda kullanılmış beş tabanca ile bir av tüfeği de çıkarttılar. Böylece hem kadın yaratıcılığı ve sabrının, hem de polisin diğer kurumlarla işbirliğinin en güzel örneklerinden birini verdiler.