Uzm. Yelda ZENCİR
Şükran günü...
02 Aralık 2015, Çarşamba
Bu sayı ne zaman basılır kestiremiyorum ama benim yazıyı kaleme aldığım tarih 24 Kasım. Bugün öğretmenler günü. Herkes yüreğinden geldiğince, dilinin döndüğünce minnetini dile getirdi. Zor iştir öğretmek. Daha doğrusu öğretebilmek. Dağlar kadar fark vardır öğretmek ile öğretebilmek arasında. Uygulama alanı bulabilmektir öğretebilmek. Sürekliliktir öğretebilmek.
Teşekkürler, şükranlar, yazılar, şiirler. Ben de kendimce teşekkürümü ettim beni bugüne getiren öğretmenlerime. Mutlu muyum tam değil. İçim huzurlu mu? Hayır. Bir eksik var. Ya okulda öğrenemediklerim. Bilerek veya bilmeyerek ayakları yere sağlam basan bir birey olmamı sağlayanlar. Onlarda esaslı bir öğretmenler benim hayatımda. Tam bu noktada kafa yine tersten çalışmaya başladı. Sadece sınıfta, kalem defter eşliğinde öğretebilenlerin günü mü bugün? Asla.
Acı-tatlı, iyi-kötü duyguları bize yaşatan öyle çok öğretmenimiz var ki aslında hayatımızın içinde. Dostum dediğin insandan yediğin kazıktan sonra öğrenirsin daha temkinli yaklaşmayı insanlara. İnce eleyip sık dokumayı öğreten bu insan minnet duyulacak bir öğretmen değil midir hayatımızda? Ölüm acısı nedir, nasıl baş edilir, nasıl hayat devam ettirilir bunu size öğreten kişinin ne farkı vardır din bilgisi öğretmeninden? Beraber çıktığınız yolda bir anda çark eden sevgilinin ardından gelen bunalımlı günler. Hiç bitmeyecek sanırsın o süreç. Ve bir de bakarsın hayat kaldığı yerden devam ediyor. Bu kişinin size öğrettiklerinin ne farkı var psikoloji dersine gelen hocanın öğrettiklerinden. Var mı bir farkı sofra adabını öğreten üstatların hayat bilgisi hocasından? Ezbere değil uygulamaya dayalı dersler.
Hepsine selam olsun...
Benim de her daim hayatımda olmalarından gurur ve onur duyduğum 2-3 hayat bilgisi öğretmenim var. Bunlardan biri olan sevgili Prof. Dr. Aydın Öztan’la yaptığımız bir konuşma sırasında “İlk Türkçe geometri kitabını Atatürk’ün yazdığını biliyor muydun?” dedi. Tabi ki hayır. Bilmediğim gibi duyduğumda da bir değişik geldi. Ulu Önder ve geometri kitabı. Bunun üzerine “Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletanmecmu”ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü”l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” dedi. Uzun bir sessizlik. Bir tek 180’i anladım. Hele “bir müsellesin mesaha-i şathiyesi, kaidesi ile irtifaının hasıl-ı darbının nısfına müsavidir’ yerine ‘bir üçgenin alanı tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir’ tanımlamasını duyunca… Devamını araştır dedi. Araştırdım meğer “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen tüm açıları biribirine eşit olan üçgen demektir.” demiş. Müselles-i kaimüzzaviyediküçgen, müselles-i münfericüzzaviye geniş açılı üçgen, müselles-i mütesavissakayn ikizkenar üçgen anlamına geliyormuş, murabba ise kare demekmiş.
Olayın öyküsü aynen şöyle: 1937 yılında Atatürk beraberindeki bir heyetle Sivas Lisesi’ne gitmiş. Lisenin 9-A sınıfının geometri (o zaman ki adıyla hendese) dersine girmiş bu derste bir kız öğrenciyi tahtaya kaldırmış. Öğrenci, tahtada çizdiği koşut iki çizginin, başka iki koşut çizgiyle kesişmesinden oluşan açıların Arapça adlarını söylemekte zorluk çekip yanlışlıklar yapınca durumdan etkilenen Atatürk tepki gösterip “Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle, öğrencilere bilgi verilemez. Dersler, Türkçe yeni terimlerle anlatılmalıdır.” diyerek tebeşiri eline almış tahtada çizimlerle ‘zaviye’nin karşılığı olarak ‘açı’, ‘dılı’nın karşılığı olarak ‘kenar’, ‘müselles’in karşılığı olarak ‘üçgen’ gibi Türkçe yeni terimleri kullanarak, birtakım geometri konularını anlatmış.
Atatürk, ilk Türkçe geometri kitabını ölümünden bir buçuk yıl kadar önce 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle yazmış. 44 sayfalık bu kitapta Osmanlıca kelimeler yerine hala bugün kullanılan geometri tabirleri yer almış. Kitabın yazarının Atatürk olduğu kitapta belirtilmez. Sadece kapağında geometri öğretenlerle, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olarak Kültür Bakanlığı’nca neşredilmiştir şeklinde bir not düşülür.
Heyhat kara tahta başında resim vermekle baş öğretmen olunmuyormuş. Sadece kara tahta başında resmi var diye de ‘Baş Öğretmen’ olmamış.
Sevgiyle...