Uzm. Yelda ZENCİR
Her şey insanlık için
02 Aralık 2015, Çarşamba
Bir bilimsel araştırma beraberinde türlü zahmeti getirir. Önce düşüneceksin, sonra okuyacaksın en sonunda da girişeceksin. Bilmem kaç deneme sonucunda ya yüzün gülecek ya da sonu hüsranla bitecek. Sonuç olumluysa senindir, olumsuz ise zaten hiç olmamıştır.
Beni yapılan bu zahmetli çalışmaların ötesinde kullanılan cihazların ilk tasarlanma süreci her zaman daha çok hayrete düşürmüştür. Misal atomik absorpsiyon cihazı. Nedir cihazın temel çalışma prensibi? Gaz halindeki atomların UV ve görünür bölgede gönderilen ışığı absorplaması. Yani öyle bir cihaz tasarlayacaksın ki ilk olarak çözeltideki elementi gaz halindeki atomlara dönüştürecek. Daha sonra bu gaz halindeki atomların üzerine hangi elementin analizi yapılacak ise o elemente ait ışık kaynağı göndereceksin. Işığı absorblayacak. Işık şiddetindeki azalmaya göre sana bir konsantrasyon verecek. Var olan ışık kaynağının çalışma prensibi de ayrı bir karmaşa. Bu insanlar nasıl bir ruh haline sahipler, ne yerler ne içerler, nasıl yaşarlar ki akıllarına bunu önce düşünmek sonra tasarlamak gelir. Tamam, bunun elbette bir öncesi vardır. Eldeki var olan şeylerin üzerine bir şeyler eklenmiştir, ama yine de benim için hep sıra dışı kişiler olarak kalacaklar.
Gelelim araştırma işinin eğlenceli tarafına. O büyük büyük moleküllerin bulunması, al takke ver külah bir tarafa bizim günlük hayatımıza dair yapılan araştırmalar. 100 gönüllü üzerinde yapılan diye başlayan cümlelerden oluşan araştırmalar. Geçen gün tesadüfen elime bir kitap geçti. NTV yayınları tarafından 2011 yılında basılmış. Kitabın ismi “Gündelik Hayata Dair 104 Garip Bilimsel Gerçek” Bu kitaptaki bütün çalışmalar değişik üniversiteler tarafından gerçekleştirilmiş ve gerçekten tek deney materyalleri 100 gönüllü. Bu arada her yazının sonunda yararlanılan kaynakların verilmiş olması da işi, sistematik bir araştırma haline getirmiş.
Sizlerle bu kitaptaki ilginç birkaç çalışmayı paylaşmak istedim. Ben dâhil tahminimce birçok kişi ishal durumu söz konusu olduğunda çikolatadan uzak durur. Fakat bu kitaba göre ishale neden olan madde CFTR olarak bilinen ve ince bağırsakta sıvı salgısını kontrol eden bir proteindir. Enfeksiyon nedeniyle oluşan ishalde CFTR aktivitesi artıyor. Çikolatada bulunan flavonoitler de CFTR’ı bağlayarak aktivitesini azaltıyor ve ishali önlüyor (Kaynak verilen bu çalışma hücre kültürü çalışması.)
Bir diğer yapılan çalışma ise bayılacağınızı hissettiğiniz anda bacak bacak üzerine atarak en az yarım dakika kaslarınızı kasmakmış. Bunun açıklaması ise bayılma, mide ve bacaklardaki kan damarlarının fazlaca açılma refleksi sonucunda gerçekleşiyormuş. Bu yüzden bayılma anında kan aşağı bölgelere hücum ettiğinden beyindeki oksijen miktarı azalıyor. Kasma hareketi sayesinde ise aşağı bölgeye hücum eden kan dolaşıma geri itilerek beyindeki oksijen miktarı arttırılıyor böylece bayılma hissi kayboluyormuş.
Son olarak “kesme tahtası yerine klozet kapağından yiyin” başlıklı yazı da enteresan geldi. Arizona Üniversitesinde yapılan bir çalışma sonucunda klozet kapağında bulunan bakteri sayısı kesme tahtasında bulunan bakteri sayısının üçte biri. Kesme tahtası üzerinde oluşan yarıklarda tam hijen sağlanamadığı ve rutubet miktarı azaltılamadığı için bakterilere rahat yaşanılacak bir ev ortamı sağlıyor. Hatta bu yazıdaki bir iddia da tam yıkanmamış eller ile yapılan kesim işleri sonucunda bu tahta üzerindeki insan dışkısı bulaşıklığının göstergesi olan E. coli miktarı, klozet kapağındaki miktardan daha fazla. Benden yazması.
Sevgiyle...