Uzm. Yelda ZENCİR
İlim mi irfan mı?
02 Aralık 2015, Çarşamba
Üniversitelerin ilim ve irfan yuvası olduğu söylenir. İlim kelimesinin ne anlama geldiği malum. Peki, irfan nedir?
www.tdk.gov.tr açıklaması şöyle (02 Mayıs 2013):
1. İsim, bilme, anlama, sezme.
“Zira onun irfan seviyesi hakkında malumatım pek azdır”. R.H.Karay
2. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş.
3. Kültür.
“En büyük emelim, maarif vekili olarak yurudumun irfanını yükseltmektir” M.K.Atatürk
Peki, yorumsuz olarak devam edelim:
Yine yeniden bir yaz “Geldim” diye gösterdi o sıcak yüzünü. Odamın camından içeriye kuş sesleri ile beraber serin bir bahar havası giriyor. Biraz sonra odamda tatsız bir sıcak olacak. Henüz sabah saatlerindeyken bir de üzerine öğrencilerin şen kahkahaları... Gel de çalış, gel de dur bu kapalı ortamda. Cıvıl cıvıl kuş sesleri ve öğrencilerin bahar kokulu çığlıkları... Ve sen laboratuvarda olacaksın.
Lisans öğrenciliğim yıllarında dönem sonu sınav sorusuna öyle çok da fazla düşünmeden yanıt verdiğim üniversite günlerim olmuştu. O günlerimi özlüyorum, hem de çok özlüyorum. En çok da gelen geçenle ilgilenmeden çimlere yayılmayı özlüyorum. Eski fotoğraflarda bir keşmekeş hali, kimin kafası kimin ayağı belli olmayan bir sürü görüntü var.
Özlemime yenilip, eski sevdalı günlerime gidip çimlere yayılmayı denedim. Tam “İşte bu” derken uzaktan bir ses “İyi günler hocam” Doğrul yerinden [Sana da...] de ve yeniden yayıl. On dakika sonra yine aynı iyi dilek temennisi ve bir özlemin sonu. Bugün, en azından öğle saatinde lisans öğrencilik yıllarımda olduğu gibi kuş cıvıltıları arasında, karıncalar kollarımda, bacaklarımda özgürce dolaşırken ben özgürce çimlere yatamayacak mıyım? Şunu mu anlamalı ve kabul etmeliyim. Her şey zamanında oluyormuş. En azından geçmiş tatları çok da zorlamamak ve laboratuvarda aldığım sonuçlar ile mutlu olmak, ama hafta sonu kendime üniversite dışında başka ortamlarda ıslak bir havlu gibi yayılacağım çim alanları bulmayı öğrenmek gerekiyor. O ortamlarda bir öğrencim “İyi günler hocam” dediğinde sadece elimi hafifçe kaldırıp parmaklarımı öylesine oynatıp “teşekkürler, sana da iyi günler” demeyi öğrenmem gerekiyor.
Ankara’da artık bahar çok kısa sürüyor. Kıştan bir anda yaza geçiyoruz. Son yıllarda İstanbul, İzmir, Ardahan’da da böyle oluyormuş. Artık “Aşık olmaya elverecek kadar dahi ilkbahar yaşayamıyoruz”. Sadece 3-5 gün bahar. Hazır çimlere yayılmış iken, aniden gök gürültülü sağanak yağmur ile ıslanmayı doyasıya yaşayamıyoruz.
Çevremdeki üniversite adaylarının kafalarına hep şunu kazımaya çalıştım. Üniversiteyi kazanmalısınız. Ama bunu bir üniversite mezunu olmak için değil, üniversite hayatını yaşamak için yapmalısınız. Sonuna kadar da bu düşüncemin arkasındayım. Hatta mümkünse şartları zorlayıp, doğdukları topraklardan doyacakları topraklara adım atmalılar. Ders açısından bakacak olursak, genişletilmiş lisenin devamı olarak düşünebiliriz üniversite hayatını. Ama yaşantı olarak bakarsak apayrı bir dünyaya adım atmış oluyorlar. Çoğu ailesini, memleketini, arkadaşlarını, hatta o güzelim lise sevgilisini bırakıp geliyor buralara. Sudan çıkmış balık misali bir çoğu. İlk defa tek başına arkasında kimse durmadan yaşamaya çalışıyor. Akşama ne yiyeceğini, parasını günlere nasıl böleceğini, parasız kalınca nasıl idare edeceğini öğreniyor. Bir kısmı ilk defa kızlı erkekli gruplara dâhil oluyor. O zaman öğreniyor ateşle barutun pek âlâ yan yana durabileceğini. Eskiden; hastalanınca anneciği dururken başında, şimdi o bakmayı öğreniyor; hasta olmuş oda arkadaşına sabaha kadar. Kısacası yeni ailesinde sorumlulukları olan bir birey olmayı öğreniyor.
İlim mi irfan yuvası mı üniversite? Azca ilim çokça irfan bence. Sağlam bir ilişki kurduğumuz için çoğunu uzun yıllar takip etme şansım oluyor. Şu bir gerçek ki tembeli, çalışkanı, ancak iş hayatına atılınca öğreniyor neyin nasıl yapılacağını. Dört-beş yıllık üniversite hayatında öğrendikleri dersleri bir şekilde belleklerinin bir köşesine atıyorlar. Kimi ihtiyaç durumunda eşeleyip buluyor, kiminin ise bu eğitim hiç işine yaramıyor.
Sonuç? Ne kadar renkli bir öğrencilik yaşarlarsa, ne kadar tek başına mücadeleyi öğrenirlerse yanlarına kâr kalıyor. Öğrencilik hayatında sosyal olan, her taşın altından çıkma kapasitesine sahip olan, iş hayatında daha girişken ve daha analitik düşünce yeteneğine sahip oluyor. Bu sayede de hayata bir adım daha önde başlıyorlar.
Klasik bir öğreti vardır: İnekleşmeyin, nasıl öğrenileceğini öğrenin.
Uzun lafın kısası sevgili öğrenciler; hem öğrenin hem eğlenin. Üniversite hayatına sığdıracağınız yılları dolu dolu, doya doya yaşayın. Olabildiğince her etkinliğe katılın. Hayatınızın reklamlar kısmını oluşturan bu dönemi çok iyi değerlendirin.
Sevgiyle...