Araştırma
Kalabalıkta Yalnızlık ve Sosyal İzolasyon
Günümüzün en çarpıcı psikolojik çelişkilerinden bir diğeri olan bu duygu, bireysel algılarımızdan beynimizin işleyişine, toplumsal değişimlerden küresel dönüşümlere kadar uzanan çok boyutlu bir mesele.
Yalnızlık mı, sosyal izolasyon mu? Psikoloji araştırmaları burada önemli bir ayrım yapıyor, yalnızlık ve sosyal izolasyon aynı şey değil. Yalnızlık, ilişkilerin niteliğinden ya da miktarından tatmin olmama hali, yani öznel bir deneyim. Sosyal izolasyon ise bireyin ölçülebilir şekilde sosyal temastan uzak kalması, yani nesnel bir durum. Dolayısıyla bir kalabalığın içinde yalnız hissetmek aslında çevremizde insanlar olsa da duygusal bağ kurmakta zorlanmamızla ilişkili.
Günümüzde yalnızlık duygusunu besleyen pek çok faktör var. Dijitalleşme, bireyselleşme ve hızla değişen ekonomik sistemler, geleneksel aidiyet biçimlerinin çözülmesine neden oluyor. Kalıcı ilişkilerin yerini geçici temasların alması, kalabalıkta yalnızlık hissini güçlendiriyor. Nörobilim bulguları da bu tabloyu destekliyor. Michigan Üniversitesi’nin yaptığı fMRI çalışmalarında yalnız bireylerin beyinlerinin sosyal uyaranları başkalarına göre farklı işlediği görülüyor. Bu farklılık ortaklık duygusunu zayıflatıyor ve izolasyonu derinleştiriyor. Pandemi sonrası medyanın yalnızlığı sürekli “tehlikeli” ve “zararlı” bir olgu olarak vurgulaması ise başka bir paradoks yarattı. Bu söylem yalnız yaşayan bireylerin yalnızlık hissini daha da artırabiliyor.
Yalnızlık sadece duygusal bir durum değil, birçok diğer hastalık gibi fiziksel sağlığı da doğrudan etkiliyor. Yalnızlık ve sosyal izolasyonun obezite, hipertansiyon, bağışıklık zayıflığı, kalp-damar hastalıkları, demans ve hatta erken ölüm riskiyle bağlantılı olduğunu görebiliriz. Hatta bu riskler sigara içmek ya da hareketsizlik kadar güçlü sayılıyor. Psikolojik açıdan ise yalnızlık depresyon, anksiyete, stres, değersizlik hissi ve anlamsızlık duygularını tetikleyebiliyor. Üstelik bu duygu sosyal olarak “bulaşıcı”. Yakın çevredeki yalnızlık deneyimleri bireylerin de aynı hissi yaşama ihtimalini artırabiliyor.
Kalabalıkta yalnızlık bireysel bir his değil, toplumların dönüşümünün işareti. Hızlı kentleşme, geleneksel topluluk mekanlarının kaybolması ve aidiyet alanlarının daralması bu hissi yaygınlaştırıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yalnızlığı bir “küresel halk sağlığı sorunu” olarak tanımlıyor ve sosyal bağlantılar üzerine özel bir komisyon kurmuş durumda. Avrupa’da yürütülen akademik çalışmalar da yalnızlıkla mücadelede hem bireysel (mikro) hem de sistemsel (makro) çözümlerin gerekli olduğunu ileri sürüyor.
Kalabalığın ortasında yalnızlık, modern yaşamın en görünmez ama en güçlü işaretlerinden biri. Bu duygu yalnızca bireyin değil, toplumların da kırılganlıklarını yansıtıyor. Onu anlamak için yalnızlıkla izolasyon arasındaki farkı görmek, çözüm içinse hem bireysel alışkanlıkları hem de toplumsal yapıları yeniden ele almak gerekiyor. Çünkü yalnızlık tek başına bir insanın değil, çağımızın ortak bir deneyimi.
Yazar: Eylül Rüzgar Üzer
Kaynak
2. https://www.getheltia.com/blog/sosyal-izolasyon-ve-yalnizlik
3. https://enstitusosyal.org/yayinlarimiz/iki-nokta/modern-bir-paradoks-olarak-kalabalik-yalnizlik
6. https://madalyonklinik.com/gundem/kalabalik-yalnizlik/