Haberler
Yirminci yüzyılın iksiri
M.Ö ikinci yüzyıldı. O zamanlar adı romatizma olarak bilinmese de bacakları ya da sırtı ağrıyan kişiler mersin ağacı yapraklarından yararlanıyorlardı. Aradan tam 1000 yıl geçti ve Hipokrat ateş ve ağrı için bir reçete yazdı. Söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen su…
Bu suyun içinde salisitik asit bulunuyordu ve ağrıyı hafifleten bir maddeydi. Orta çağda doktorlar Hipokrat’ın bu tavsiyesi yerine başka tedavi yöntemi deneseler de halk söğüt’ten vazgeçmemişti. O dönemlerde ünlü otakçı kadınlar vardı. Halk onların söylediklerine ve yaptıklarına itibar ederdi. Kadınlar söğüt kabukları toplar ardından kaynatarak ağrı ve ateş şikayeti ile gelen hastalara verirlerdi.
İlk tohumlar atılmıştı
Tarihin ilk çağlarından itibaren kendince önlemler almaya çalışan insanoğlu, bazen batıl ve çoğu zaman ilkel yöntemlere mecbur olmuş da olsa bu kez doğru yoldaydı. Yaklaşık 3 bin 500 yıl önce başlayan bu serüven aslında ilk tohumlardı… Bu uygulamalar 1763 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra hastalara salisilik asit etkin maddeli ilaçlar yazılmaya başlandı. Fakat ilacın tadı acı ve en önemlisi yan etkileri ağırdı. Ağrılara iyi gelse de kokusu, tadı ile itici, daha çok hasta eden yan etkileri ile korkutucuydu.
Tarihin en büyük buluşu yapmaya iten…
O dönemler Bayer’de çalışan bilim insanı Dr. Felix Hoffmann’ın babası da romatizma yüzünden acı çekenlerdendi. Salisilik asitli ilaçlar kullanmak zorunda kalıyordu fakat bedelini ağır ödemişti. Çünkü bu ilaçlar onu yatalak yapmıştı. Dr. Hoffmann’ı tarihin en büyük buluşunu yapmaya iten, bu olaydı.
O ilacın adı hepimizin çok iyi bildiği “ASPİRİN”
O kaynaklardan okuduğu kadarıyla eski insanların özellikle söğüt ağacının kabuklarında bulunan sıvılarla ağrı dindirmeye çalıştıklarını, fakat içinde bulunan ağrı kesici maddenin mideyi tahriş ettiğini biliyordu. Babasının da içinde bulunduğu durumun nedeninin salisilik asitli ilaçlar olduğunun farkındaydı. Bu asit ağrıyı dindiriyordu fakat yanlış olan bir şeyler vardı. Bu nedenle işe salisilik asidi, asetilsalisilik asite (ASA) çevirmekle başladı. Bunu başardıktan iki yıl sonra Bayer, ilacı 20. yüzyılın iksiri olarak adlandırdı ve seri üretimine geçti. İlaç yoksul insanların alabileceği kadar ucuzdu ve kolay bulunabiliyordu. Bu ilacın adı hepimizin çok iyi bildiği Aspirin’di…
Nobel ödülü getirdi…
1971’lere kadar Aspirin neredeyse bir sır olarak kaldı. Çünkü, insanlar önemini ve işlevini anlayamamış ve vücuda etkisini bilememişlerdi. Aspirin’in ağrıyı nasıl etkilediğini Prof. John R. Vane buldu. Bu buluş Vane’e Nobel Ödülü kazandırdı.
Hala yeni etkileri ortaya çıkıyor
Tıp, hastaların doğal iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek için yöntemler üretmeye çalışıyordu. Bunun içinde de ağrı ve acı hissini arttıran prostaglandinlerin üretimini önlemek gerekiyordu. Aspirin’in yaptığı tam olarak buydu. Bu bulgu, Aspirin üzerine yapılan araştırmaların sayısını arttırdı. Günümüzde yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor ve her geçen gün ilacın başka bir etkisi ortaya çıkıyor.