Haberler
TIP NOBELİ RÜYAMIZ…
Gelelim asıl meseleye…
Lise çağlarımdan beri “Tıp Nobel’i alabilir miyiz?” sorusunu kendime sorup duruyorum. Eskiden de alacağımıza inanırdım, şimdi daha çok inanıyorum. Evet, bu bir rüya değil. Türkiye’de veya yurtdışında çalışan bir Türk, Tıp Nobel’ini alabilir. Ancak bunu başarabilmemiz; kişi, kurumlar ve devlet olarak bilim konusunda şimdiye kadarkilerden çok farklı yollar izlememiz ve yaklaşımlar yapmamız ile mümkün olacaktır. Geçmiş uygulamalarımız bizi ancak buraya getirdi, aynı şekilde davranmaya devam ederek değişik bir sonuç üretemeyiz.
Ben Ankara Fen Lisesi’nde okudum, bilim insanı olmak üzere yetiştirildim. Sonrasında meslek olarak hekimliği ve çocuk cerrahisini seçtim. Nobel heyecanını hep içimde taşıyarak 1987’de Şişli Etfal Hastanesi’ne Çocuk Cerrahisini kurmak üzere klinik şefi olarak atandığımda da uygun ortamı yaratabileceğimi düşünerek “Bu klinikten feyz almış bir araştırmacı 20 yıl sonra Türkiye’ye Nobel’i getirebilir” iddiasını, kendimce ortaya koydum. Klinikten Nobel çıkaramadık ama pek çok doçent, profesör, iyi hekim, sağlıkçı değerli insanlar yetiştirdik; bu da tesellimiz oldu.
Önce Orhan Pamuk “Edebiyat” dalında, sonra Aziz Sancar “Kimya” dalında Nobel alarak, bizim için imkânsız olmadığını kanıtladılar. Son yıllarda ülkemizde bilim ortamının gelişerek birbirinden değerli bilim insanlarının yetişmesi, gençlerin bilime hevesi beni tekrar heyecanlandırdı ve konuyu Hacettepe’den ihtisas arkadaşım İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne uzun yıllar emek vermiş Prof. Dr. Tansu Salman’a açtım.
Kendisi; çocuk cerrahisinde deneysel araştırmaların geliştirilmesi için katkı yapmış, ANKEM etkinlikleri nedeniyle multidisipliner çalışma ve işbirliğinin önemini bilen, güncel gelişmeleri yakından takip eden bir öğretim üyesidir. Bu heyecana o da ortak oldu ve etik uzmanı Dr. Muhtar Çokar, sağlıkta yeni teknolojiler konusunda yetkin Afşar Akal, genç bilimciler Semir Beyaz, Perinur Bozaykut, Bezelye Dergisi’nden Oğuzhan Akyıldız ve Musa Çelik gibi çeşitli yaş ve kesimden bilimsever ile bir araya gelmeye başladık.
Bu etkileşimler, bana göre oldukça verimli oldu. Tıp Nobel’ini alabileceğimize inanan insan sayısı artmaya başladı. Konuyu, ilgisini medyadan izlediğimiz hem bilim insanı hem bir bilim felsefecisi olan Bahçeşehir Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç’a aktarmamızla ivme kazandık ve 2019 başından itibaren, bir inisiyatif olarak Orhan Bursalı’nın da katkılarıyla Bahçeşehir Üniversitesi’nde her ay “Hedef Nobel” toplantıları düzenlemeye başladık. Herkese açık bu toplantılarda şimdiye kadar Prof. Dr. Emin Kansu, Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Prof. Dr. Nihat Berker, Prof. Dr. Turgay Dalkara gibi birbirinden değerli konuşmacılar Nobel’le, bilimle ilgili birikim ve deneyimlerini bizlerle paylaştılar.
Eylül ayından itibaren her ayın son cumartesi günü saat 17.00-19.00 arasında Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde bu toplantılarda yeni konuşmacılar ağırlamaya ve bu vesileyle her yaştan, her meslekten, her düzeyden bilim tutkunlarını bir araya getirmeye devam edeceğiz. Bu toplantıların yarattığı ortam sayesinde yepyeni dostlukların, işbirliklerinin kurulmasını ve hep birlikte zenginleştiğimizi görmek bizleri mutlu ediyor. Önümüzdeki dönemde çeşitli üniversitelerimizin arzusu ve desteği doğrultusunda Ankara, Bursa, Gaziantep, İzmir, Samsun gibi illerimizde de Hedef Nobel toplantıları gerçekleştireceğiz.
Zamanın düşünürlerine göre insanlık, Tarım Devrimi’nden sonraki en önemli alt üst oluşlarından birini, Bilim Devrimini yaşıyor. Tarım Devrimi’ne ve onun devamı niteliğindeki Sanayi Devrimi’ne ait paradigmalar, kurumlar, yöntemler farklılaşıyor ve özellikle; devlet, üniversite, siyasi sistem ve unsurları, yönetim anlayışı, para, merkez bankaları gibi yapılar anormal hızdaki değişimin etkisi altına giriyor. Bilim aracılığıyla elde edilen bilgilerin hızla pratiğe, kullanıma uyarlanması ve pazara girmesi sonucunda oluşan yıkıcı teknolojilerin tetiklediği dönüşüm hayatlarımızı, bilimsel paradigmayı ve dolayısıyla Nobel ödüllerini nasıl etkileyecek henüz bilmiyoruz. Aziz Sancar gibi üstün insanların bir laboratuvara kapanıp yıllarca bıkıp usanmadan emek harcaması ödül getirecek mi emin değiliz. Bildiğimiz multidisipliner çalışma, yardımlaşma ve işbirliğinin bu dönemde daha da önem kazandığı ve her sahada başarı için ön koşul olduğu. O halde Tıp Nobeli hedefine ulaşmak için de eksik olan bu kabiliyetlerimizi kişiler, kurumlar ve devlet olarak geliştirmeliyiz.
Türkiye asırlardır bilim insanları için çok cazip bir ülke olmadı, halen de değil. Alınan tüm önlemlere ve teşviklere rağmen beyin göçü önemli bir sorunumuz. Nobel hedefini ısrarla vurgulayarak, Türkiye’nin ancak yüksek katma değerli ürün ihracını iyi yetişmiş insanına ve bilime değer vererek gerçekleştirebileceğini ülkeyi yönetenlere, her düzeyde karar verici konumdaki kişilere anlatmalıyız. Çok istesek de Aziz Sancar bundan sonra çalışmalarını Türkiye’de yürütemez ama biliyoruz ki binlerce Aziz Sancar olabilecek gencimiz var ve maalesef uygun ortamı bulamadıklarından dolayı yurtdışına gitmek için fırsat kolluyorlar. Bilim insanları olarak siyasete, kurumlardaki yönetime aktif müdahalede bulunmak yalnızca Nobel hedefi için değil; ülkemizi adeta bir tsunami gibi gelen Bilim Devrimi’nin yıkıcı etkilerinden korumak için de görevimizdir. Yeni çağın yeni kurumlarının ve yapılarının oluşmasında, baş döndürücü gelişmelerin etik ve hukuki boyutlarının tartışılmaları sırasında da ön saflarda olmalıyız.
TÜBİTAK, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı gibi bilim ortamına doğrudan etkisi olan devlet kurumlarını da Nobel hedefi konusundaki gerekliliği düşünmeye sevk etmeliyiz. Şimdiye kadar pek yarar getirmemiş teşvik ve destek sistemlerinin bu hedefe uygun biçimde yeniden yapılandırılmalarını sağlamalıyız. Devletin sanayi, üniversite, özel sektör ve kişilerle olan işbirliğinde onlarca yıldır denediğimiz ama pek mesafe alamadığımız yollar haricinde bilimin hızla gelişmesini sağlayacak yeni açılımlar tasarlamalıyız.
Biz genel olarak eksiklikleri konuşmayı çok severiz ama iş kendimize geldiğinde pek o kadar eleştirel olamayız. Acaba üniversitelerimiz kendi içlerinde multidisipliner çalışmayı ve işbirliğini yeterince başarabiliyorlar mı? Birbirleriyle yeteri kadar yardımlaşabiliyorlar mı? Eğri oturup doğru konuşalım bu soruların cevabı “Hayır”dır.
Kendi içinde işbirliği yapamayan üniversitelerimiz birbirleriyle nasıl işbirliği yapacaklar? İşte Nobel İnsiyatifi olarak bir görevimiz de bunu sağlamak. “Haydi, gelin birbirimizle işbirliği yapalım; yardımlaşalım” demekle bu işlerin gerçekleşmediğini biliyoruz. Burada da geliştirilmiş bilimsel yöntemlerden yararlanmalıyız. İstanbul’daki cihaz ve makine parkı; örneğin genetik ve moleküler biyolojide, acaba Boston’daki olanaklara göre çok farklı ya da eksik mi ben bilmiyorum.
Elimizdeki olanakları, insan kaynağı ve cihaz, ne varsa çok etkin ve verimli kullanmalıyız. Tamam, devletin kendine göre eksikleri olabilir ama bizler bu eksiklerin etkisini en aza indirmek için daha verimli çalışmalıyız. Aynı kurumda birbiriyle konuşmayan, başkasına cihazını kullandırtmayan, sürekli biz değil ben diyen öğretim üyeleri bir an önce ciddi olarak gelişmeyi düşünmeli, olamıyorsa şeffaflıkla uyarılmalı, eğitilmeli ve değiştirilmeye çalışılmalı; değişmeyenler de kurumda çalışmayı sürdürememelidir. Dünya ve bilim olağanüstü bir dönüşüm yaşarken ve buna ayak uydurmak ülke ve insanları için hayati bir önem arz ederken, sonuçta pek bir anlamı olmayan olumsuzluklarla, vakit kaybedemeyiz.
Çeşitli nedenlerle en önemlisi de bilim yapma ortamının, ikliminin uygun olmaması yüzünden Türk bilim insanları çalışmalarını yurtdışında sürdürüyor. Nobel İnsiyatifi olarak bir taraftan Türkiye’deki bilim ortamını olumlu yönden etkilemeye çalışırken, bir taraftan da Türk bilim diasporasını kendi aralarında ve Türkiye’deki bilimcilerle daha fazla etkileşim içine girmelerini sağlamaya gayret ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, kendi aralarında ve Türkiye ile sınırlı bir etkileşimleri var. Medyatik kişiler ve ödül kazananlar haricindeki binlerce bilim insanını sadece dar çevreler tanıyor. Yurtiçi ve yurtdışındaki kendi ilişki ağlarımızdan bu arkadaşlarımızı daha fazla yararlandırmak, onları hem kendi toplumumuz hem de uluslararası camiaya tanıtarak daha da güçlenmelerini temin etmek istiyoruz.
Türk bilim insanlarının birbirleriyle yardımlaşmasından herkesin, özellikle genç bilimcilerin faydalanmasını hedefliyoruz. Bu konularda sosyal medya ve internetin sınır ve mesafe tanımayarak yarattığı imkanlar paha biçilmez, bunları alabildiğine kullanmalıyız.
Nobel İnsiyatifi olarak Hedef Nobel toplantıları dışında da tüm yurt sathında gençlerle bir çok vesile ile beraber oluyoruz. Gözlemimiz lise ve üniversite çağındaki gençlerin dünyada ne olup bittiğini yakından izledikleri ve Bilim Devrimi’ni tümüyle algıladıkları yönünde. Üstelik bu sadece büyük şehirlerdeki üniversite gençliğine özgü bir durum da değil. Bilim, inovasyon günlük siyasetten daha fazla gündemlerinde yer alıyor. Tamamen gençlerin yarattığı çarpıcı girişimlerden bazılarını bu yazı vesilesiyle dikkatinize sunmak istiyorum. epiSTEM yurtdışındaki bilim insanları ile hevesli gençleri internet ortamında bir araya getirmekte ve araştırmalarında onların birikimlerinden yararlanmalarını sağlamakta. Üretken Akademi girişimcilik konusunda gençleri eğitmeyi planlamakta.
Bioyoung her disiplinden genç bilim insanını yaşam bilimleri endüstrisini oluşturan akademik, kamu ve özel sektör profesyonelleri ile buluşturmakta. Bezelye, Tek Yol Bilim gibi yayınlar güncel bilimsel gelişmeleri on binlerce insana ulaştırmakta. Hemen her üniversitedeki yaşam bilimleri konusunda çalışma yapan öğrenci kulüpleri kıvançla söyleyebilirim ki 2019-2020 döneminde birbirinden ilginç, zengin içerikli, adeta gündem yaratacak etkinlikler düzenleyecekler. Nobel hedefine inanmış bu platformların her zaman arkasında duracağız, bilim dostlarını yenilerini oluşturmaları için sürekli destekleyeceğiz. Çünkü bu girişimlerin başarıları bilim severlerin motivasyonunu artıracak, yepyeni düşünce ve projelerin hayata geçmesine yol açacaktır. Böylelikle Tıp Nobel’i idealimizi giderek artan şekilde topluma da mal ederek bilimi sadece işi gereği bilimsel araştırma yapan kişilerin meselesi olmaktan çıkarabiliriz. Ancak böylece insanlarımıza Bilim Devrimi’nin etkisiyle aşırı hızla değişen dünyada sadece bilimi rehber edinerek ayakta kalabileceğimizi ve hatta damgamızı vurabileceğimizi göstermiş oluruz.
Tıp Nobeli hedefi multidisipliner çalışmayı, yardımlaşma ve işbirliğini geliştirerek bir taraftan Türk bilim dünyası olarak “BİZ” olmamızı sağlarken; bir taraftan da ülkemizdeki bilim iklimini, ortamını iyi yönde değiştirebilecek bir kutup yıldızıdır. Tıp Nobel’ini kazanmak artık bir rüya değil; Türkiye’mizdeki bilimle ilgili olumlu gelişmeleri, genç bilimcilerin enerjisini gördükçe motivasyonumuz, heyecanımız ve kararlılığımız artıyor. Bu ideale gönül verenler olarak hepimiz ama, fakat demeden çok çalışacağız ve bir gün bu ödülü alacağız; buna tüm kalbimizle inanıyoruz.
Prof. Dr. Melih BULUT