Haberler
TESADÜFEN BULDUM, İŞİNE YARAR MI ?
İnsanlığı etkileyen o büyük buluşlardan bazıları tesadüflerin eseri olabilir mi?
02 Aralık 2015, Çarşamba
Deneyler ve bilimsel incelemeler için kurulan içinde gerekli aletlerin ve maddelerin bulunduğu yer laboratuvarlar. İnsan hayatını değiştiren buluşlara imza atılan yerlerden söz ediyoruz. Gözümüzü kapatıp düşündüğümüzde önümüze beyaz önlükleri ve tüm ciddiyetleriyle çalışan çoğu dış dünyadan ve sosyal yaşamdan kopuk Einstein’lar geliyor. Günlerini belki de haftalarını uykusuz geçirerek çalışan insanlar…
Laboratuvar içinde koşuştururken dahi bir dikkat var ve yaptıkları işin öneminin farkındalar. Bir çok yenilik getiriyorlar insanlığa peki onlar süper zekâ mı? Ya da üstün zekâlı mı? Bu muhtemelen çok tartışılacak bir soru ancak şu su götürmez bir gerçek ki, bazıları çok şanslı…
O halde insanlığı etkileyen o büyük buluşlardan bazıları tesadüflerin eseri olabilir mi? Bu mümkün mü? Sorunun cevabı EVET olabilir. İşte birkaç örnek…
FOSFORLU HENNIG...
Hennig Brand Alman bir alşimistti. 1669 yılında ucuz maddelerden altın yapmaya çalışıyordu. Alşimistler altını “Soylu maden” olarak tanımlıyorlardı ve Brand dünyada hiçbir şeyin insan vücudundan daha soylu olmayacağını düşünüyordu. İşte biraz şans, biraz tesadüf ve tabi ki çalışmanın zaferi bu düşünceyle ortaya çıkacaktı.
Öyle ki, Brand insan vücudundaki her şeyin altına dönüşebileceğini söylüyordu. Bunu kanıtlamak için çalışmalara başladı ve insan idrarını kum ile karıştırarak ocakta ısıttı. Karışımı ocaktan aldığında hava kararmıştı ve yaptığı madde ışık saçıyordu. Bu altın değildi ama kumdan yumuşak idrardan sert balmumu kıvamında bir maddeydi.
Bu maddeye eski Yunanca’da ışık taşıyorum anlamına gelen “phosphorus-fosfor” isimi verildi. Brand’ın tesadüfen fosforu bulmasının ardından geçen yüz elli yıl sonunda fosforun sürtündüğünde ateş alan bazı maddelerle karışım halinde olduğu öğrenildi. Bu karışım kibrit çöplerinin ucunda kullanıldı. Fakat fosfor zehirli idi ve kibrit yapım yerlerinde çalışan bir çok işçi ısıtılmış fosforun buharından ölmüştü. Yıl 1845, başka bir tür fosfor- kırmızı fosfor- keşfedildi ve bu zehirli değildi. Bu nedenle beyaz fosforun kullanımı tüm ülkelerde yasaklanarak kırmızı fosfor kullanılmaya başlandı.
ÇOK YAŞA...
Nobel ödüllü bir araştırmacı; Sir Alexander Fleming… Birinci Dünya Savaşında cephelerde görev almıştı. Hizmeti sırasında askerlerin enfeksiyonlar sonucu korkunç ölümlerine şahit olmuştu ve bu onun çalışmalarının yönünü değiştirmişti. Cepheden dönen Fleming, çalışmalarını antiseptikler üzerine yoğunlaştırdı. Çalışmaları sırasında içinde bir bakteri ağı olan kabın içine hapşırdı. İşte bu tesadüften birkaç gün sonra gördü ki, mukusla temas eden bölgedeki bakteriler ölmüştü. Her zaman laboratuvarı dağınık olan Fleming 1928 yılının Eylül ayında bunu da avantaja çevirdi. Laboratuvarı ve içinde her tarafa dağılmış olan deneyleri bir düzene sokmaya çalışıyordu. Bu sırada ilginç bir küf kolonisi fark etti. Mantarlar Staphylococcus aureus bakterisi tarafından sarılmış kaplardaydı. Asıl önemli olan yanı ise bu mantarlar zararlı olma potansiyeli taşıyan bakterileri yok ediyordu. O halde bu gerçekten çok önemli bir buluş olabilirdi. Fleming bunun önemini kavramıştı ve bir yıl sonra Penisilin adını verdiği keşfi hakkında makalesini yayınladı. Buluşu günümüzdeki haline Howard Florey ve Ernst Boris Chain getirdi. Penisilini geliştirilip etkili hale getirdiler. Bu çalışmaları sayesinde İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında pek çok insanın yaşamı kurtuldu. Fleming 1944 yılında şövalyelik ünvanını aldı. Fleming, Florey ve Chain, 1945 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülünü paylaştılar. Fakat İkinci Dünya Savaşında milyonların hayatını kurtarmış olmak Fleming için çok daha büyük bir onur olacaktı.