Haberler
Radyasyon ve yaşam
Radyasyon, 1900’lü yıllarda keşfedilmesi ile ortaya çıkan bir tehlike değil. Tam aksine ilk çağlardan beri var olan, fakat teknolojinin ve sanayileşmenin gelişmesi, uranyum elementinin elde edilmesi ve kullanılması ile etkileri giderek artan bir kavram.
02 Aralık 2015, Çarşamba
Son dönemlerin en çok tartışılan konularından biri radyasyon. Aslına bakılırsa radyasyon doğada daima var olan bir olgu. Radyo ve televizyon iletişimini olanaklı kılan radyodalgaları; tıpta, endüstride kullanılan x-ışınları; güneş ışınları; günlük hayatımızda alışkın olduğumuz radyasyon çeşitleri.
Radyasyon düşünüldüğü gibi 1900’lü yıllarda keşfedilmesi ile ortaya çıkan bir tehlike değil. Tam aksine ilk çağlardan beri var olan, fakat teknolojinin ve sanayileşmenin gelişmesi, uranyum elementinin elde edilmesi ve kullanılması ile etkileri giderek artan bir kavram. Fakat tehlikeli olan, hem doğal yollardan, hem de teknolojik gelişmelerin getirdiği kolaylıkların belki de bir bedeli olarak sürekli ve fazla dozda maruz kalınan radyasyon miktarı. Tabi bunun yanında geçtiğimiz yüzyıldaki, nükleer bomba denemelerini, nükleer santral kazalarını da unutmamak gerekiyor. İşte bunların doğal bir sonucu olarak da hiç farkında varamasak bile bir şekilde organlarımız, dokularımız radyasyonla sürekli etkileşim halinde. Bu etkileşim bazen ağır sonuçlar doğururken kimi zaman da haberimiz dahi olmadan vücudumuzun içinden geçip gitmekte.
Miktar kilit nokta
Maruz kalınan doğal radyasyon seviyesinin büyüklüğü radyasyonun neden olduğu tehlikelerde kilit bir rol oynamakta ki, bu söz konusu seviyeyi belirleyen birçok etken var: Yaşanılan yer, bu yerin toprak yapısı, barınılan binalarda kullanılan malzemeler, mevsimler, kutuplara olan uzaklık ve hava şartları bu nedenlerden sadece bir kısmı. Bunun yanında yağmur, kar, alçak basınç, yüksek basınç ve rüzgar yönü gibi etkenler de doğal radyasyon seviyesinin büyüklüğünü belirleyen nedenlerden.
Peki, neden tehlikeli?
Peki, radyasyon neden tehlikeli bir olgudur ve nelere yol açar? Derseniz işte bu noktada konu oldukça genişliyor: Çünkü bu ışınlar uzayda saniyede 300 Bin km gibi çok yüksek bir hızla hareket ediyor ve insan vücuduna kolaylıkla nüfus ediyor. İşte bu nüfus anında da vücudu oluşturan biyolojik hücrelere hasar verebiliyor hatta hücrelerin kimyasal yapılarını değiştirmeleri dahi mümkün.
Elektrik yüklü ışınlar
Elektrik yüklü olan ışınlar saniyenin binde biri gibi bir sürede hücre moleküllerini parçalayarak iyonlarına ayrıştırabiliyor, etrafta bulunan diğer hücreleri fizyolojik görevlerini yapamaz duruma getirebiliyor ve bunların sonunda da o radyasyona maruz kalan hücre ya ölüyor ya da işlevini yitiriyor. Burada ortaya çıkan sorun ise az sayıda hücrenin ölmesi değil yüksek radyasyon sonucu çok fazla sayıda hücrenin aniden ölmesi ya da normal çalışmasının bozulması. Çünkü bu canlının sağlığını önemli ölçüde etkileyen bir durum.
Radyasyonun kanserojen etkisi
Radyasyonun etkisi hayati önemi çok olan dokularda da görünür oluyor ve daha erken ortaya çıkıyor. Çünkü, bu hücreler daha çabuk çoğaldığından bir hücredeki hasar, sakat doğan yeni hücrelerle çığ gibi büyüyor. Bu ise uzun bir zaman dilimi içerisinde her an bir tümör olarak sonuçlanabiliyor ki, bu radyasyonun kanserojen etkisini ortaya çıkarıyor.
DNA
Radyasyonun en büyük tehlikesi hücre çekirdeği içindeki DNA’ların bozulması. DNA’lardan oluşan kromozomların yapılarının değişmesi, taşıdığı sırların kaybolması ve yeni genetik yapılı hücreler haline dönüşmesi sonucunda ebeveyne benzemeyen yeni bir genotip ortaya çıkıyor. İşte bu farklılaşmaya mutasyon deniliyor. Eğer bu durum, bireyin üreme hücrelerinde gerçekleşirse radyasyondan kaynaklanan bu değişiklik gelecek nesillere de aktarılıyor.
Kısa süreli ve az doz
Tüm bunların yanında kişilerin kısa süreli radyasyon dozuna maruz kalması da bazı olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin,
50 rem: Kandaki akyuvar sayısında geçici bir değişiklik meydana getiriyor.
100 – 200 rem: 3 saat içerisinde kusma ile birlikte yorgunluk ve iştahsızlık görülüyor. İyileşme için birkaç hafta süreye ihtiyaç var.
300 rem: 2 saat içinde kusma ve halsizlik başlıyor. Yaklaşık 2 hafta sonra saçlar dökülmeye başlıyor. Bir ay ile bir yıl arasında bu kişilerin %90’ı iyileşiyor.
400 rem: Bir kaç saat içerisinde başlayan bulantı ve kusma dönemini iştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izliyor. Yaklaşık iki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülüyor, ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı başlıyor. Bu dozda radyasyona maruz kalan kişilerin %50 gibi büyük bir bölümü 2 ile 4 hafta içinde ölüyor.
Doz 600 rem: Bu dozda ölüm oranı %90. Kalanların iyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektiriyor.
Peki az dozlardaki etkisi dahi bu denli büyük olabilen radyasyondan korunmanın yolları neler?
Temel Prensipler;
Gereklilik: Net fayda sağlamayan hiçbir radyasyon uygulamasına izin verilmemeli.
Etkinlik: Maruz kalınacak dozlar mümkün oldukça düşük tutulmalı.
Kişisel doz-risk sınırları: Alınmasına izin verilen dozlar sınırlandırılmalı. Amerikan ulusal radyasyondan korunma konseyince, bir kişinin yılda tüm vücudunun alabileceği maksimum müsaade edilebilir doz, son olarak 5000 mrem/yıl olarak belirlenmiştir. Bu nedenle de mesleği nedeniyle radyasyon alan kişiler; kurşun önlük, eldiven, gözlük, boyunluk, paravan vb. koruyucular ve kurşun camlar yaygın olarak kullanılmakta. Koruyucu aygıtların kalınlıkları 0,255 - 0,5-1 mm gibi kurşun eşdeğeri olarak belirlenmiştir.
Kişisel Koruyucular
Kurşun önlük olarak pratikte en çok 0,50 mm kurşun eşdeğeri koruyucu önlükler kullanılıyor. 1 mm önlükler daha iyi korudukları halde oldukça ağır. Kurşun koruyucuların içerisindeki kurşun tabakalarının çatlama riski nedeniyle kurşun önlükler katlanmamalı, saklanırken askıya asılmalı.
Mesafe
Tıbbi işlem sırasında kullanılan radyoaktif kaynakla veya radyasyon cihazı ile ışınlamanın yapıldığı sırada aradaki mesafe ne kadar fazla ise o kadar az doza maruz kalınır.