Bundan 28 yıl önce Avustralyalı tıp doktoru kendisini denek yaparak mide ülserinin nedeni konusundaki teorileri yıkmaya çalıştı. Helicobacter pylori bakterisinin bir kültürünü bizzat yutarak bu bakterinin akut gastrite neden olduğunu kendi üzerinde gösterdi. Doktoru bu fikre getiren olay takip ettiği hemen hemen tüm gastrit, ülser ve mide kanseri hastalarının midesinde bu mikroorganizmaya rastlamış olmasıydı. O dönemde bilim dünyası bu açıklamaya şüphe ile yaklaştı, çünkü mide ve onikiparmak bağırsağı ülseri ile benzeri rahatsızlıkların temel nedeninin aşırı asit salgısı olduğu düşünülüyordu. Dahası bu kadar aşırı asidik bir ortamda eninde sonunda bir canlı organizma olan bu bakteri nasıl yaşayabilirdi ki? Ne var ki, geçen zaman bu çılgın doktoru haklı çıkardı.
Dünya toplumunun yaklaşık yarısının bu bakteriyi midesinde barındırdığı hesaplanmaktadır. Bu özelliğiyle Helicobacter pylori dünyanın en yaygın enfeksiyon hastalığı olma özelliğini taşıdığı da söylenebilir. Yine de bu bakterinin bağırsağımızda bol miktarda bulunan ve normal bağırsak florasını oluşturan diğer bakteriler gibi bulunduğu bölgede birtakım fizyolojik işlevlere de hizmet edip etmediği merak konusu. Bir milimetrenin 3000’de biri büyüklüğündeki Helicobacter pylori mide mukozası içerisinde yaşarken kendisini mide asidinden korumak için bazik tabiatlı amonyakla kaplı bir hücre zarına sahip. Kişiden kişiye geçişin daha erken çocukluk çağında, olasılıkla eksik hijyen ve aile içi ortak çatal-kaşık kullanımı gibi davranışlarla, ortaya çıktığı düşünülüyor. Bakterinin iğneye benzer çıkıntıları ile mukoza hücrelerine temas etmesiyle bağışıklık sistemi tetikleniyor ve enfeksiyon reaksiyonları ortaya çıkıyor. Asit salgısının artırıcı özellikleri yanında mukoza tabakasına zarar verici toksinler de salgılayan bakteri kronik bir gastrit tablosuna yol açıyor. Bu kronik gastrit manzarası hemen hemen tüm Helicobacter pylori taşıyıcılarında görülmekle beraber vakaların %80’i bunu hissetmeden yaşamlarını sürdürüyor. Geri kalan %20’lik toplumda ise mide ve bağırsak ülserleri ortaya çıkarken mide kanseri riski de artmış olarak bulunuyor.
Bazı insanlarda niçin hiç bulgu ortaya çıkmaması, bazısında ise tam aksine oldukça belirgin hastalık belirtilerinin bulunmasının nedeni tam olarak izah edilememiştir. Genel olarak artan yaş ile bulguların görülme olasılığının arttığı kabul edilebilir. Yer yer kişiden kişiye bakterinin gücünün (patojenite) de farklı olabileceği öngörülebilir. Çoğunlukla normal mide tedavisine bir antibiyotik kombinasyonunun eklenmesi bu bakteriye karşı başarılı sonuç vermekle birlikte bakteri varlığı gösterilen herkese bu tedavinin uygulanması da tartışılır durumdadır çünkü lüzumsuz antibiyotik kullanımının bakterilerde direnç oluşumunu kolaylaştıracağı ve giderek daha güçlü bakteri soyları ile karşı karşıya kalabiliriz.
Mide şikâyetleri genellikle basit bir yanma-ekşimeden, kıvrandırıcı ve gece uykudan dahi uyandırabilen ve yemek borusuna kadar uzanan yakıcı ağrılara kadar varabilir. Rahatsızlığın ülser (mide mukozasında yara) mi yoksa halen gastrit (mide mukozasının basit enfeksiyonu) aşamasında mı olduğu, yerleşimin ağırlıklı olarak mide mi yoksa onikiparmak bağırsağında mı olduğu, ya da yemek borusuna kadar uzanıp uzanmadığı hakkında kesin bilgi ancak endoskopi ile elde edilebilir. Bunun için hastaya ince bir hortum şeklinde yutturulan tetkik aracının içerisindeki optik sistemler vasıtasıyla yemek borusundan onikiparmak bağırsağına kadar tüm bölgeler ayrıntılı bir şekilde gözle görülebilir. Aynı zamanda cihazın ucundaki aletler ile alınan küçük bir mukoza örneği biyopsisinde Helicobacter varlığı ya da yokluğu da araştırılır.
Enfeksiyon saptanmasında en güvenilir yöntem olan mukoza örneğinin histolojik incelenmesinde Giemsa, H&E (hematoksilin – eozin) boyama teknikleri ile gümüş boyama metodu gibi pek çok yöntem kullanılabilir. Gümüş boyama teknikleri içerisinde yer alan Warthin-Starry yöntemi sarı renkli doku zemini üzerinde siyah veya koyu kahverengi yapılar olarak bakterilerin çok net görünmesini sağlayarak Helicobacter pylori teşhisini kolaylaştırır. Ancak yöntemin tecrübeli teknik elemanlar tarafından kullanılmasında bile tekrarlanabilir sonuç ve kaliteli reaksiyonlar elde etmenin zorluğu tüm laboratuvar çevreleri tarafından bilinir. Bu durum Warthin-Starry yönteminin tercih edilir bir yöntem olmaktan çıkartmıştır. Gelişen teknoloji sayesinde Warthin-Starry Gümüş Boyamada kullanılan kimyasalların modifiye edilmesi ile uygulama sırasındaki teknik problemler aşılmış ve böylece tekrarlanabilir sonuçlara sahip iyi-ayırım sağlanmış numuneler elde edilmiştir.