Haberler
Laboratuvar hayvanlarının geleceği ne olacak?
Jo Neill için mesai deney sıçanlarını ziyaret etmeden bitmiyor. İngiltere'deki Manchester Üniversitesi'nde Psikofarmakoloji Profesörü Neill, araştırmalarının bu sıçanlara bağlı olduğunu düşünüyor.
Hayvanlarına bir takım kimyasallar enjekte eden Neill öğrenme ve hafıza davranışlarını gözlemliyor. İnsanlarda görülen şizofreninin bir benzerini sıçanlarda deneysel olarak uygulayan Neil'ın, insanlar üzerinde aynı kimyasalları kullanma amacıyla izin alabilmesi için hayvanların fayda görmesi gerekiyor. DW'ye konuşan Profesör, "Psikiyatride, davranışsal deneyler yaparken sıçanların yerini alabilecek bir şey bulmak imkansız” diyor.
Bilimin, hayatın nasıl işlediğini ve kimyasal maddelerin bu işlevleri ilaçlarla olumlu, toksinlerle de olumsuz bir şekilde nasıl etkilediğini anlamak için; şempanzeler, sıçanlar, kobaylar ve meyve sineklerini deneylerinde kullandığı uzun bir geçmişi bulunuyor. Ancak İngiltere, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki birçok bilim insanı, hayvan haklarına saygılarından ya da kamuoyu baskısından dolayı bilimsel uygulamalarını farklı yönlere kaydırıyorlar.
Hayvanlar üzerinde insancıl testler
Bundan 50 yıl kadar önce İngiliz bilim insanları, "yer değiştirme”, "rafine etme” ve "azaltma” şeklinde İngilizce'de 3R ismini verdikleri bir prensiple laboratuvar hayvanlarını daha insancıl şekilde kullanma yöntemi geliştirdiler.
Avrupa Komisyonu 2010 yılında bu prensibi laboratuvar hayvanları sağlığı direktifi kapsamına aldı. Bu tip düzenlemeler uyarınca, AB ve İngiltere'deki bilim insanları 3R prensibini uygulamakla yükümlü.
Neill, hayvanlarını her deney setinden sonra tekrar kullanıyor. Bir önceki deneyin etkilerinden kurtulmaları için sıçanlarını dinlendirdikten sonra bir veterinerin sağlık kontrolü ile birlikte yeni deneyler gerçekleştiriyor. Bilim insanı, "Bu yöntemle laboratuvardaki hayvan kullanımını azaltıyoruz” diyor.
Neill, ayrıca hayvanların yaşadıkları ortam da dâhil, nasıl muamele gördüklerini, sağlıklarının bir parçası olarak olarak dikkate alıyor. Örneğin sıçan gibi hayvanların sosyal yaşantılarına vurgu yapıyor ve üst üste kondukları kafeslerin yarattığı strese dikkat çekiyor. Dolayısıyla sıçanlara daha fazla alan tanınıyor.
Başka bir örnekte ise araştırmacılar bir sıçanı kuyruğundan yakalamanın hayvan üzerinde avuç içine almaktan çok daha fazla stres yarattığını ortaya koydu. Dolayısıyla araştırmacılar bugünlerde avuç içi yöntemini kullanıyor. Çünkü neticede hayvan sağlığı soyut bir kavram değil. Neill, "Hayvan sağlığı en önemli unsur” diyor, "Eğer hayvan sağlıklı değilse, yaptığınız deneyin bir anlamı olmaz” şeklinde ekliyor.
Her ne kadar Profesörün laboratuvarında sıçanlar ölse de, Londra'daki Imperial College'dan Michael Emerson gibi araştırmacılar ölümlere engel olmak için yöntemlerini rafine ediyorlar.
Küresel bir standart yok
Judy MacArthur Clark'a göre laboratuvar hayvanlarının sağlığına dikkat etme taahhüdünde bulunmak, hayvanların araştırmalarda kullanımının nedenleri şeffaf bir şekilde gerekçelendirme ve ortaya koyma ile birlikte geliyor. Clark, hayvanlar üzerinde deneylere düzenleme getirmek için çalışan kendi kurduğu JMC danışmanlık şirketinin icra direktörü.
Clark, laboratuvar hayvan sağlığı konusundaki uygulamaları İngiliz hükümeti adına Çin ve Brezilya gibi ülkelere aktarıyor ve bu konuda düzenlemelerin onaylanması için bu ülkelerle İngiltere arasında işbirliği sağlıyor.
DW'ye konuşan Clark, "Bilimsel araştırmalarda hayvan sağlığının standartlarını belirlemek için son dört yıldır Çin hükümeti ile çalışıyorum ve çalışmamız yakında yayınlanacak” diyor.
ABD'de kamuoyu baskısı ve Ulusal Bilim Akademisi girişimleri laboratuvar hayvan sağlığı konusunu gündeme getirerek daha gelişmiş düzenlemelerin yapılmasını sağladı.
Şimdi de ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, laboratuvar şempanzeleri emekliye ayırıp koruma altına almayı planlıyor. Ayrıca gene aynı ülkede Ulusal Toksikoloji Programı hayvanlar üzerinde toksik maddelerin testleri sırasında 3R kuralının uygulanması için bir yol haritası çıkardı.
Çin, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler de laboratuvar hayvan sağlığı alanında arayı kapatıyor. Ve Clark'a göre çeşitli ülkelerdeki veriler, ölçülendirme ve standartlardaki farklılıklardan dolayı hesaplanamıyor. Ne var ki, genetiği değiştirilmiş laboratuvar hayvanların yaygınlaşması ile genel eğilim, bilim için hayvan kullanımının arttığı yönünde. Ancak Clark buna şüpheyle yaklaşılması gerektiğine dikkat çekiyor. "Laboratuvarda kullanılan hayvanların arttığı kadar deneylerin kalitesi de aynı şekilde artıyor” diyor.
HAYVANLARI KURBAN ETMEK YERİNE ALTERNATİF ÇÖZÜMLER NELER?
Birçok kişi, tıpkı otomobil sanayinin egzoz gazlarının zararlarını ölçmek için maymunları kullanması örneğinde olduğu gibi, hayvanların üzerinde deneylerle ilgili olarak ne etik ne de bilimsel bir gerekçe olabileceğini düşünüyor.
Thomas Hartung'a göre, maymunlar üzerinde araç egzoz testlerinin, istatistiki sonuçlarının kaydadeğer düzeyde olmaması nedeniyle bilimsel faydası meçhul. Hartung ABD'deki Johns Hopkins Üniversitesi'nin Bloomberg Kamu Sağlığı Okulu'nda Hayvan Deneylerinde Alternatifler Merkezi direktörü.
DW'ye konuşan Hartung, "Eğer hayvanlar üzerinde bir çalışma yapmanız gerekiyorsa, bunun nedenlerine dair Hayvan Sağlığı Enstitüsü ve Faaliyet Komitesi'ni ikna edici bir gerekçeniz olması gerekiyor ve bu çalışmaları düşük sayılarla hayvanların en az acı çekeceği şekilde yapmanız lazım” diyor.
Hartung ayrıca, hayvan deneylerinin düzgün bir şekilde gerekçelendirilebilmesi için aynı şartların sağlanması konusunda daha çok çaba gösterilmesi çağrısında bulunuyor. Kök hücre kullanımı gibi yöntemler, deneylerde laboratuvar hayvanlarının kullanımının gelecekte azaltmasına yardımcı olabilir. Ancak birçok araştırmacı hayvanların deneylerde kullanılmasından tamamıyla vazgeçilemeyeceği görüşünde.
Clark, "Hayvanlar üzerinde deneylerin bitirilmesi noktasında olmadığımızı düşünüyorum” diyerek sözlerini sonlandırıyor.
Kaynak: Vijay Shankar Balakrishnan
Deutsche Welle Türkçe