Haberler
Kafalarında yanan ampulleri düşürdüler
Yeni bir düşünce, yöntem ya da aygıt üretmek. Sorunlara çözüm bulmak ya da bulunan çözümleri genişletmek. Tüm bunları yapabilmek için düşünmekle başlayan serüvenler. Buluşların, icatların hikayesi. Tarihin ilk çağlarından günümüze dek belki değişen amaçlar ve anlayışlarla da olsa birileri bir şeyleri buldu ve insanlığın hizmetine sundu. İlk adım bir problemi belirlemek ve çözmek için çalışmaktı. Gerisi kendiliğinden geldi. Bazıları farklı sorunlara çare olsa da….
Naylon…
1930’lu yıllarda, Wallace Hume Carothers, polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu tespit etmişti. Bunu ilk bulduğunda öyle sevinmişti ki, eritilmiş polyester geçirdikleri çubukları eline alarak koridorda koşmaya başladı. İşte asıl buluş bu koşuş ile gerçekleşecekti. Çünkü çubuklardan biri kopmuyor ve diğerinden uzaklaştıkça uzuyordu ve ipeğe benzeyen yapıda bir maddeye benziyordu. Fakat, çubuğun erime gibi olumsuz bir özelliği vardı. Bu konu üzerine çalışan kimyagerler, aynı işlemi poliamidle denemeye karar verdiler. İşte bugün “naylon” olarak bildiğimiz madde doğmuş oldu.
X ışınları...
1895 yılında Wilhelm Konrad, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla, katot ışın tüpü ile deneylerine başladı. Baryum platin siyanürü levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğini farketti. Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm kalınlığındaki alüminyumdan daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini gördü. Ve bu radyasyona, “X-ışınları” adını verdi. Bu, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamada kullanılacaktı.
Dayanıklı cam bulundu...
1903’de Fransız kimyager Edouard Benedictus, çalışmaları sırasında kullandığı deney tüpünü yere düşürdü. Tüp kırılmıştı ama dağılmadan tek parça halinde duruyordu. Benedictus, kolodyum bulunan sıvının buharlaşmasından sonra tüpte kalan ince plastik bir tabakanın kırılmayı engellediğini anladı. Bunu not etti fakat, konu üzerinde araştırmalara vakit ayırmadı. Ta ki, kaza yapan bir aracın içindeki kişinin kırılan camdan feci şekilde yaralanmasına kadar. Konu tekrar gündeme geldi ve camın dış yüzeyini bir arada tutan maddenin selüloz nitrat olduğu bulundu. Dayanıklı ve zor kırılabilir camlar gelişimini otomobil sekrörüne borçlu.
Modern fotoğrafcılığın
başlangıcı
Louis Daguerre, karanlık bir odada gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu. Bir zaman sonra bu levhayı çıkardığında gözlerine inanamadı. Çünkü görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu. Levhaları yerleştirdi çekmecedeki kimyasal maddeleri tek tek dışarı çıkarmaya başladı. Dolabın raflarından birinde kırılmış termometreden dökülmüş cıvayı görene kadar aramaya devam etti. Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü, modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu...