Sağlık
FARMAKOGENOMİK YENİ NESİL KİŞİYE ÖZEL TEDAVİ
Eskiden yalnızca kişisel zevklerimiz varken artık karşımıza dijital mecralarda çıkan reklamlar, bize verilen eğitimler, dinlediğimiz müzik listeleri gibi birçok unsur bize özel tasarlanmış vaziyette. Bu kadar kişiye özel bir dünyada ilaç endüstrisinin tedavilerini kişiselleştirmesi de bir o kadar doğal bir yönelim.
Farmakogenomik ilk kez milattan önce 5. yüzyılda Pisagor tarafından fava (bakla) fasulyesinin hemolitik anemi ile tehlikeli olan ilişkisini belirlemek suretiyle tanındı. 1950’lerde Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz enzimi eksikliği sebebiyle olduğu anlaşılınca adını yine bakladan alarak Favizm’e evrildi. 1990’lara kadar pek bir gelişim göstermese de 2005 yılında FDA ilk kez farmakogenomik testlere izin verdi.
Farmakogenomik; bizim bu konvansiyonel ilaçlara olan tepkimizi şekillendiren genomik dizilimlerimizi inceliyor. Aslında Farmakoloji (ilaç bilimi) ve Genomik (genler ve fonksiyonları) bilimlerini birleştiren ve ilaçların, her bir bireyin birbirinden farklı olan bu genomik dizilimlerine karşı olası etkilerini inceleyen bir karma bilim dalı. Farmakogenomik yalnızca bunu incelemekle kalmıyor, kişilerin farklı genomik yapılarına göre ilaçların dozlarını ve tedavi süresini ayarlamak, yan etkilerini oluşmadan önce belirlemek ve o ilacın gerçekten ilgili bireyde işe yarayıp yaramayacağını önceden tahmin etmek için genetik farklılıkları kullanıyor. Şu an ilaçlar “tek beden, herkese uyar” mantığıyla klinik çalışmaları yapılıp formülize ediliyor. Çok yeni bir teknoloji olduğu için önümüzde kat edecek çok fazla yol var. Ancak yine de yeni klinik çalışmalarda Farmakogenomikten faydalanılmaya başlandı.
Peki bu neden önemli?
Her bir gen, belirli bir proteinin modellenmesinde rol oynar. Bu proteinlerin her biri, ilaç tedavileri için çok önemli birer parameter.
Çünkü;
İlaçların parçalanması sırasında proteinler belirleyici unsurlardır,
İlacın emilimi ve vücutta taşınması rolü üstlenirler,
İlaçların hedefleri ilgili protenilerdir,
Proteinler, ilaçlarla beraber moleküler düzeyde birtakım reaksiyonlar silsilesine girerler.
Örneğin kanser hastalarında bu iki şekilde karşımıza çıkabilir:
Kanser hastasının genomik yapısının ilgili terapötik maddeye tepkisi ve kanserli (malign) hücrenin genomik yapısının ilaca olan cevabı.
Daha somut bir örnek olarak Tiyopürin Metiltransferaz (TPMT) testini örnekleyebiliriz. Tiyopürin ilaç tedavisine ihtiyacı olan Crohn hastalığı, romatoid artrit veya Lösemi hastalarında TPMT enzimi, Tiyopürin ilacının vücutta yıkımına yardımcı olur. Bazı kişilerde TPMT enzimi yetersizliği nedeniyle ilaç yeterince hızlı metabolize olamaz ve vücutta konsantrasyonu yükselip kemik iliği hasarı gibi istenmeyen yan etkilere maruz bırakabilir.
Genetik testlerle tedaviyi alan bireyde TPMT enzimi yetersizliği olup olmadığı belirlenerek, tedaviyi yürüten doktorun doz ayarlamalarını yaparak hastanın yüksek miktarda ilaç nedeniyle hastanın bu yan etkilere maruz kalmasını önleyebilir veya farklı bir tedaviye yönelebilir.
Henüz mevcut tedavilere karşı genomik haritamızın tepkilerini ölçebilmek için çok erken. Şu an 200’ün üzerinde molekülün farmakogenomik Biyomarker’ları mevcut ve bu sayede ilgili molekülün bireysel tedavisine yönelik ölçülebilir ve belirlenebilir genetik bilgileri kullanılabiliyor. Genetik test maliyetleri düştükçe çalışmalar da benzer bir korelasyonla artıyor. Şu an 24 saatin altında bir sürede yüzlerce genin tedavi cevabını daha uygun maliyetlerle ölçebiliyoruz. Her ne kadar etik değerler bu verilerin paylaşımını henüz düzenlemese de kimse konudan şikayetçi görünmüyor.
Son yıllarda epey yol kat edilmesine rağmen genler ve ilaç tedavilerinin faydalarının birbirleriyle olan ilişkisini belirlemek ve bunların olası reçetelere yansımaları için çok daha fazla sayıda klinik deney gerekiyor. Ancak yine de otoimmün veya uzun süreli tedaviye ihtiyacı olan hastalıklarda (Kardiyovasküler hastalıklar, Kanser, Alzheimer, HIV gibi) bu yöntemle daha duyarlı ve hassas tedavi modelleri uygulayabilmek mümkün.