Yük. Kim. Hasan ÖZ
Serbest Radikaller Ve Yaşlanma
Yaşlılık, bütün canlılarda görülen temel biyolojik bir süreçtir. Yaşlanma sürecinde metabolizmada çok sayıda geri dönüşümsüz değişiklikler oluşmaktadır. Bunların en önemlilerinden birisi de metabolizma sırasında oluşan reaktif oksijen ve nitrojen türevlerinin (serbest radikaller) DNA, RNA, lipitler ve proteinlerde yol açtığı hasar ürünlerinin birikmesidir. Yaşla birlikte oksidatif stres miktarındaki artış; serbest radikal oluşum miktarındaki artış, antioksidatif savunmalardaki azalma ve zarara uğramış moleküllerin uzaklaştırılması veya tamirindeki azalmalara bağlıdır. Eğer serbest radikal seviyesi, antioksidan seviyesine göre artar ise serbest radikaller hücrelerde oksidatif hasarlara yol açar ve bu duruma oksidatif stres denir.
Serbest Radikal Nedir?
Yaşlanma ile serbest radikaller arasında güçlü bir bağ olduğu düşünülmektedir. Serbest radikalleri teorisi ilk defa 1954 yılında Denham HARMAN tarafından ortaya atılmıştır. Basit olarak açıklamaya çalışırsak: Koruyucu veya boya ile kaplanmamış bir demir parçasının bir süre sonra paslandığını gözlemleriz. Çünkü demir ile oksijen reaksiyon verir, yani demir oksitlenir, pas oluşur. Serbest radikal teorisine göre soluduğumuz havadaki oksijen de aynı etkiyi göstermektedir. Nefes aldığımız havadaki oksijen kanın alyuvar hücrelerine bağlanarak; kan ile vücudumuzdaki tüm doku ve hücrelere kadar ulaşır. Hücrelerimizde şeker moleküllerini oksitleyerek; enerji açığa çıkmasını sağlar, fakat bu esnada bazı oksijen molekülleri bir elektronlarını kaybeder ve saldırgan oksijen moleküllerine dönüşürler. Bu saldırgan oksijenler hücredeki diğer moleküllere saldırarak onlardan bir elektron koparıp, onları da saldırgan hale getirirler. Zincirleme reaksiyonlar sonucu bu yapıdaki bu moleküllerin sayısı artar. Bu saldırgan molekül yapısına ‘serbest radikaller’ denilmektedir. Bu serbest radikaller öncelikle hücre zarına ve hücre çekirdeğindeki DNA’ya saldırıp, yapısını değiştirmeye çalışırlar.
Bu olay bir nevi vücudun oksitlenmesi yani paslanmasıdır, dolayısıyla bunun sonucunda erken yaşlanma ve çeşitli ciddi hastalıklar meydana gelir.
Serbest radikal kavramına bir de kimya penceresinden bakalım: Atomların yapısındaki elektronlar çekirdek etrafında belirli enerji seviyelerinde bulunur. Elektronların çekirdek etrafında bulunma olasılığının en yüksek olduğu bölgeye orbital demekteyiz. Orbital elektronları normal olarak çiftler halinde bulunur. Serbest radikal, bir veya daha fazla sayıda çiftlenmemiş tek elektron içeren bir molekül veya atom olarak tanımlanır. Bu eşleşmemiş elektronlar genelde son derece reaktiftir. Bu nedenle, serbest radikaller organ ve doku zedelenmesi ile sonuçlanan protein, nükleik asit ve lipidlerin yapısını bozabilir. Serbest radikaller vücutta hücreleri parçalayıp, hücrelerde büyük değişikliklere sebep olan, tahrip eden moleküler saldırganlardır.
Serbest Radikallerin Oluşumunu Neler Tetikler?
Serbest radikaller bedenin enerji üretimi gibi doğal süreçlerinde meydana gelebildiği gibi, kirliliğe maruz kalma, ağır metaller, sigara, gübre, radyasyon, ilaç kullanımı gibi durumlarda da ortaya çıkabilir. Modern yaşamın getirdiği koşullardan kaynaklanan stres düzeyinin yükselmesi de serbest radikal oluşumunu arttırmaktadır. Bedenin strese karşı verdiği yanıtın sonucu olarak da çok fazla miktarda serbest radikal üretilmektedir.
Serbest Radikallerden Korunmamız Mümkün Mü?
Tüm yaşam tarzımızı değiştirsek bile serbest radikallerden tamamıyla korunmamız imkansızdır. Yani çevresel etkenlerden maruz kaldığımız toksinleri, kirleticileri, ağır metalleri ve diğer tehlikeli maddeleri tümüyle ortadan kaldırsak bile, serbest radikallerden tümüyle kaçınmamız olanaksızdır. Vücudumuzda serbest radikallerle mücadele edebilecek bir sistem bulunmaktadır. Bu sayede elektron yüklü kararsız bu moleküller etkisizleştirilerek vücudumuzdan uzaklaştırılmaktadır. Vücudumuzda serbest radikalleri etkisiz hale getiren pek çok enzim sistemi bulunmaktadır. Glutatyon peroksidaz, katalaz, süperoksit dismutaz bunlardan bazılarıdır. Fakat vücudumuzun bu savunma mekanizması yetersiz kalır veya biz besinlerle antioksidan maddeler almazsak vücudumuzdaki serbest radikal miktarı artar. Bunun sonucu olarak da serbest radikaller hücrelerimize zarar verirler ve sonuçta kanser, ateroskleroz, yaşlanmaya bağlı oluşan kardiyovasküler hastalıklar ve merkezi sinir sistemi hastalıkları gibi pek çok hastalık oluşabilmektedir. Hidrojen peroksit, lipit peroksitleri, tekli oksijen atomları ve süperoksitler... vücudumuzdaki radikallerin başlıcalarıdır. Serbest radikallerin en zararlısı vücudumuzdaki metabolik olaylar sonucu oluşan hidrojen peroksit ve yağlı besinlerin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi sırasında oluşan lipit peroksitlerdir. Serbest radikaller çeşitli kimyasal reaksiyonlarla DNA’da hasara neden olarak hücre ölümüne neden olurlar.
Yaşlanmaya Karşı Antioksidanlar
Antioksidan maddeleri vücuttaki oksidasyonu önleyici veya yağların otoksidasyonunu yavaşlatan maddeler olarak tanımlayabiliriz. Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girerek; hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme ve sonuç olarak tümör oluşturma risklerini azalttıkları gibi, hücre yıkımını da azalttıkları için, daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir hayat yaşama şansını yükseltir. Antioksidanlardan zengin besin seçimleriyle beslenmemizi düzenleyerek vücudun serbest radikallere karşı savunması arttırılabiliriz.
Antioksidanlar, enzimatik ve non-enzimatik olarak incelenebilir: Süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz ve glukoz 6-fosfat dehidrojenaz enzimatiklere örnek gösterilebilir. Non-enzimatik olanlar ise; mineral (Se, Zn), vitamin (A, C, K ve E), karotenoitler (ß-karoten, likopen, lutein, zeaksantin), organosülfür bileşikleri (allium, allil sülfit, indoller), düşük molekül ağırlıklı antioksidanlar, antioksidan ko-faktörler (ko-enzim Q10) ve polifenoller şeklinde sıralanabilir.
Gıdalar flavonoidler, polifenoller, flavonlar, antosiyaninler, ellajitanninler, likopenler, resveratrol, kateşin ve epikateşinler, kuersetin, fisetin, rutin, morin, kaemferol, amigdalin, hesperidin, narinjin ve narinjenin, viniferin, triterpenoidler, hidroksisinnamik, benzoik, gallik, sinapik, vanilik, sirinjik, kafeik, ferulik ve p- kumarik asit, bazı vitaminler ve/veya vitamin ön maddesi olan ?-tokoferol, tokotrienol, karotenoidler, askorbik asit ile mineraller gibi aynı zamanda antioksidanlardan bir ve/veya birkaçını içerebilmektedir.
Antioksidan İçeren Besinler
Antosiyaninler: Mürdüm eriği, böğürtlen, karadut, kiraz.
Kateşin: Siyah çay ve yeşil çay.
Likopen: Domates ve domates ürünlerinde, pembe greyfurt, karpuz, kayısı.
Beta Karoten: Havuç, kavun, mango.
Resveratrol: Üzüm, yaban mersini, kızılcık.
C vitamini: Greyfurt, portakal, biber, brokoli, kivi, kuşburnu.
E vitamini: Badem, ayçiçeği çekirdeği, buğday tohumu.
Selenyum: Patates, ayçekirdeği, yumurta.
Polifenol: Yeşil çay, ahududu, soya, çilek, erik, elma, yaban mersini.
Glucosinolates: Brokoli, brüksel lahanası, su teresi, karnabahar.
Lutein: Brokoli, ıspanak, kara lahana, kırmızı üzüm, kivi.
Yaşlanmaya Karşı Alınabilecek Önlemler
Yaşlanma bütün canlılarda görülen temel biyolojik bir süreç olduğundan önüne geçmemiz imkansızdır. Fakat bazı önlemler alarak bu süreci yavaşlatabilir ve geciktirebiliriz.
Dengeli Beslenme: Yeterli miktarda meyve ve sebze tüketin. Eğer mümkünse bunları organik seçmeye özen gösterin. Antioksidan gıdalara diyetinizde mutlaka yer verin. Yağlı, kızarmış ve işlenmiş besinleri tüketmekten kaçınınız, mümkün oldukça azaltınız. Aşırı şeker ve tuz tüketmeyin. Bunların da rafine edilmeyenlerini tercih ediniz.
Bol su için. Yeşil çay gibi antioksidan içeceklerin tüketimini arttırarak; kahve tüketimini azaltınız.
D¸zenli bir şekilde spor yapın fakat aşırıya kaçmayın. Çünkü vücudu aşırı yoran sportif faaliyetler de serbest radikal oluşumunu arttırmaktadır.
Uyku düzeninize dikkat edin. Çünkü yetersiz ve düzensiz uyku da oksidatif strese yol açmaktadır.
Sigara, alkol ve aşırı ilaç kullanımı azaltın, mümkünse kullanmayın.
Yaşadığınız ortama dikkat edin. Evinizi bol bol havalandırın. Mümkün olduğunca ekolojik yaşayın.
Uzun süre UV ışınlarına maruz kalmaktan kaçınınız. Eğer güneş altından uzun süre kalacaksanız koruyucu kremler kullanınız. İnsan cildi uzun süre güneşe maruz kaldığında susuz kalır, okside olur ve hasara uğrayarak zamanla kırışır, sarkar ve yaşlı bir görünüme sahip olur.
Stresten, aşırı zihinsel faaliyetlerden uzak durun. Mutlaka belli çalışma sürelerinden sonra tatil yapın. Fakat tatiliniz sizi daha da yormasın, bedenen ve zihnen dinlenmenizi sağlasın.
Mutlu ve sağlıklı günler sizlerin olsun…
Referanslar
1.Harman, D., Aging: A Theory Based on Free Radical and Radiation Chemistry. J Gerontol. 1956 Jul;11(3):298-300.
2.Igor B. Afanasíev, Superoxide Ion: Chemistry and Biological Implications, CRC Press, April 23, 1991.
3.Sohal RS, Weindruch R., 1996. Oxidative Stress, caloric restriction and aging. Science, 273: 59-63.
4.Z. A. Şekeroğlu ve V. Şekeroğlu, Oksidatif Mitokondrial Hasar ve Yaşlanmadaki ÷nemi, Derleme Dergisi, 2(2): 69-74, 2009.
5.Yılmaz İ., Antioksidan İÁeren Bazı Gıdalar ve Oksidatif Stres, İnˆn¸ ‹niversitesi Tıp Fak¸ltesi Dergisi, 17 (2), 143-153, 2010.
6.Antioksidanlar hakkında detaylı bilgi: http://www.antioksidan.info