Prof. Dr. Nazan Apaydin DEMIR
Mumyaların sırlarına, Biyokimyasal açıklamalar
Mumyalama kavramı; hemen herkesin aklına, biraz korku, biraz ölüm, biraz gizem ve tabii ki, antik Mısır uygarlığını ve piramitleri getirir. Gerçekte mumyalama işlemi, bir çeşit saklama yöntemi olup, belli bir dini inancın sonucunda ortaya çıkan ve ölü bedeni, var olduğuna inanılan sonraki yaşama bozulmadan saklamayı amaçlayan bir defin biçimidir.
Ölmüş bir kimsenin vücudunun, çok uzun süre hiç bozulmaksızın muhafaza edilebilen haline “MUMYA” denilir.
Mumya, Arapça kökenli bir kelime olup “bal mumu veya katranla muhafaza edilen vücut” anlamına da gelir. Bunların tekrar canlanması günümüz insanı için ancak korku filmlerinde olabilecek bir şeydir.
O halde bu işlem neden yapılmıştır?
Bunun cevabı gayet basittir ve o dönem yaşayan insanların inançları ile ilgilidir. Mısırlılar ölümden sonra tekrar dirilişe, daha doğrusu ölümden sonra da bir hayat olduğuna inanırlardı.
Ölümden sonraki bu ikinci hayat için hazırlıklı olmak isterlerdi. Onlara göre, ruh insan suratlı bir kuştu. Gündüzleri mezardan çıkıp uçabilirdi. Fakat karanlığın basmasıyla, kötü ruhların korkusundan tekrar mezara dönerdi. Bu yüzden, mezara dönen ruhların yanlış bedene girmemesi için vücutların bozulmaksızın muhafaza edilmesi gerekirdi.
M.Ö.3000 yılında, Mısırlılar ölülerini çölün kızgın kumlarına sarılmış olarak gömerlerdi. Kum, ölülerin vücutlarını bozulmaksızın muhafaza ederdi. Daha sonraları, önemli kimselerin kayalara oyulmuş mezarlara gömülmesine başlandı. Fakat ehramlar ve kayalık mezarlar çölün kumu kadar kuru değildi. Dolayısıyla, gömülen cesetlerin bozulmaksızın kalmasını sağlayacak bir yol bulmak gerekiyordu. Bu ihtiyacın karşılığı olarak “mumyalama” sanatı doğdu ve gelişti. Başta Mısır olmak üzere, bazı uygarlıklarda rastlamak mümkündür.
Benimse bugün sizlerle paylaşmak istediğim kesinlikle, mumyalama geleneğinin dini ya da felsefi yönü değil, yapılan işlemin kimyasal yanını anlatmaktır. Aslında mumyalama işlemi tamamen kimyasal bir işlem olup, KİMYANIN bir bedeni sonsuzluğa taşıma sürecindeki uygulamasına çarpıcı bir örnektir.
Nasıl mı?
Şimdi adım adım mumyalama işime bakalım. İşin duyusal ve duygusal kısmını bir yana koyacak olursak, kalan kısmının kimya açısından hiç de karmaşık ve gizemli olmadığı kolayca görülecektir.
MUMYALAMA İŞLEMİNDE, ÖLÜMSÜZLEŞTİRMENİN 7 KİMYASAL AŞAMASI
Mumyalama nasıl yapılırdı?
İlk olarak ölü “ibu” yani “arınma yeri” olarak bilinen çadıra getirilir.
I. Ölünün vücudu şarap ve baharatla yıkanarak nil suyu ile durulanır. Burundan girmek suretiyle çengelli bir demirle beyin çıkarılır. Sonra karın derince bir şekilde içeriye doğru kesilir ve iç organları dışarı alınır. (Mide, karaciğer, akciğer ve bağırsaklar)
II. Vücut, kurutulmuş tuzun benzeri olan nitonla doldurulurdu. Sonra, natron (Sodyum karbonat) ile tamamen örtülür ve eğik biçimde yerleştirilirdi. Böylece vücudun içerisindeki tüm sıvılar dışarıya akardı. Vücudun tamamen kurumuş olması mumyalama işleminin en önemli aşaması olup, bunun olmaması durumunda mumya bozulurdu.
III. Vücut kurutulurken, iç organlar da, natronla ayrıca kurutulma işleme tabi tutulurdu. Onlar da keten kumaş şeritlerle sarılır ve minik bir tabutun içine yerleştirilirdi.
IV. Vücut 40 gün sonra, tamamen kurumuş ve büzülmüş olurdu.
Vücut boşluğu içinden tuzlar kaldırılır ve vücudun içi ve dışı baharatlı yağlarla, çam ağaçlarından alınmış reçineyle ovulurdu.
V. Mumyanın başı ve vücudu yağın içindeki keten kumaşla sımsıkı paketlenir, böylelikle Mısırlılar mumyaladıkları kişinin hayattaki halini yeniden elde etmek isterlerdi. Mumya altın, kolye, yüzük, bilezik ve mücevheratla birlikte kapatılırdı.
VI. Tüm vücut kefen, kenarlık ve keten kumaşın şeridiyle örtülürdü. Mumya orijinal büyüklüğüne ve hacmine dönene kadar sargılama işlemine devam edilirdi. Bu işlem bir hafta kadar zaman alırdı. Küçük nesneler ve bir takım tılsımlar, kokulu bazı bitkiler sargıların arasına yerleştirilirdi.
VII. Sarma işlemi bittikten sonra, mumyanın başı bir portre maskesiyle örtülürdü. Maskelenmiş mumya, yaldızlanmış tahta tabutun içine yerleştirilirdi.
Bu işlem yaklaşık 70 gün sürerdi. Ölen bir firavunsa bu süre tüm Mısır için yas süresi olarak ilan edilirdi. Öte yandan marangozlar mumyanın mahfazasını (Tabut) yapardı.
Ölü varlıklı ve önemli bir kimseyse, birkaç muhafaza yapılıyordu. Bunların her biri sonrakinin içine sığacak boy ve yapıdaydı. Sanatçılar, mahfazaları parlak renkli boyalarla süslüyorlardı.
Mezarın duvarları, ölünün hayat hikâyesini anlatan metinler ve resimlerle dekor ediliyordu. Ardından, ölünün hayatı boyunca ihtiyaç duyduğu, ona rahatlık ve mutluluk sağlayan belirli şeylerin en iyileri hazırlanıp, mezara konuluyordu. Böylece, ölünün sonraki hayata tam anlamıyla hazır olacağına inanılıyordu.
Mumyalama olayının mantığı bilimsel olarak basittir ama çok da önemli bir püf noktayı içerir. Bu püf nokta, biyokimyasal reaksiyonların, yani canlı vücudunda gerçekleşen tüm reaksiyonların sulu ortamda gerçekleşmesidir. Yani ortamda su yoksa reaksiyon da yoktur. Reaksiyon yoksa bozulma da yoktur. Bozulma yoksa bedeni binlerce yıl sonrasına taşımak da mümkündür. Bu bilginin o dönemde biliniyor olması ve bu kadar doğru uygulanması ise aklımıza kimya biliminin antik dönemlerde düşündüğümüzden daha gelişmiş olduğunu da getiriyor. Çünkü mumyalama işleminde bilimsel olarak, tesadüf olamayacak kadar doğru bir seyir izlendiği görülüyor.
Bu aşamaları açıklamadan önce çok temel bir kimya yasasına kısaca değinelim.
OSMOZ NEDİR?
Mumyalama işleminin, bilimsel açıklaması niteliğinde, ozmoz adını verdiğimiz çok önemli bir kavram vardır. Bu kavram aslında günlük hayatta çok da uygulanmaktadır.
Temel prensip olarak; Osmoz, çözücü maddelerin az yoğun bir ortamdan çok yoğun ortama, seçici geçirgen bir zardan enerji harcanmadan geçişine verilen addır.
Canlı sistemlerde çözücü madde su olduğu için, biyokimyada osmoz terimi ile kastedilen, suyun az yoğun ortamdan çok yoğun ortama seçici geçirgen bir zardan enerji harcanmadan geçişi olarak da ifade edilebilir. Yani siz kuru bir nohutu ya da kuru fasulyeyi suya ısladığınızda, su ile nohut arasında bir yoğunluk farkı vardır bu yüzden su nohutun içine girecektir. Bu su girişi belli bir dengeye kadar da devam edecektir.
Mumyalama işleminde, benzer bir mantıkla yapılmıştır
Burada çok yoğun tuz olduğu için mumyalanan bedendeki bütün su dışarıya akmıştır. Bedende su olmadığı için artık hiçbir biyokimyasal reaksiyon gerçekleşmeyecek ve beden bozulmayacaktır. Yine, tuzlama işleminden sonra yapılan muhtemelen zeytinyağı kullanılan işlem, mikroorganizmalara karşı koruma işlemi olup, kekik, nane veya lavanta gibi otlar ve baharatlarla da, güçlü anti bakteriyal özelliklerinden dolayı, bedende mikroorganizma üremesine engel olunacaktır.
Bedenin yağla yumuşatılıp sargı bezleri ile eski boyutuna getirilmesi işleminde de, yağın antibakteriyal özelliğinden yararlanılmıştır.
Sarma işleminde reçine, bal, balmumu kullanımı, bedenin hava ile temasını kesmeye yönelik bir durumdur. Havanın oksijeni de mikroorganizma çoğalmasını teşvik eden bir faktör olduğundan istenmeyen bir durumdur. Burada yapılan işlem özetle; bedenden suyu uzaklaştırmak ve havayla temasını kesmekten ibarettir. İşe şeytanı ve kötü ruhları kovmak adına biraz tılsım, biraz tütsü, birazda mistizim ve dua katılırsa mumyalama işlemi tamamlanmış olur.
Asıl soru ise; BİYOKİMYA kelimesi henüz binlerce yıl uzakken, ozmoz tanımlanmamışken, antioksidanlardan bilim habersizken, bu kadar iyi uygulamaların nasıl yapılmış olduğudur.
KİMYA; bilimle sanatın, kimya- bilimle mistik inançların, kimya- güzellik ve sağlığın hep ortaklaşa çalıştığı büyülü bir alan olma özelliğine sahip olduğunu, bu uygulamalarla bize binlerce yıl öteden sessizce söylemektedir.
Saygılarımla