Sağlık
DEPREMDE VEFAT EDENLERİN KİMLİKLENDİRİLMESİ
Dr. Uğur Çom
Adli Tıp Uzmanı
Böyle zamanlarda sözler düğümleniyor boğazlarda, kaleme dökmek hislerimizi zor oluyor ancak adli tıp uzmanı olarak bu tarz olaylarda “Adli tıp nasıl bir yaklaşım yapıyor, nelerle karşılaşabiliriz” bu konuyla ilgili bilgilendirme yapmak istiyorum.
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde resmî açıklamalara göre 45.000 can kaybımız var ve çok sayıda yaralımız var. Tahminimce bu rakamlar artacak. Bu süreçte önemli olan artık hayatını kaybeden vatandaşlarımızın kimliklendirilme süreci olacak. Afetler 12’den fazla kişinin hayatını kaybettiği olaylar olarak tanımlanmaktadır. Yaşadığımız depremler ne yazık ki çok fazla can kaybına sebep oldu. Bu yüzden, felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi olarak türkçeleştirebileceğimiz Disaster Victim Identification (DVI) protokolü kimliklendirme sürecinde uygulanıyor.
Kimlik tespiti yaşayan veya ölü bir insanın tanınmasında, tanımlanmasında ve diğer insanlardan ayırt edilmesinde etkin olan özelliklerin ortaya konulması olarak tanımlanabilir. Çok sayıda insanın yaşamını kaybettiği olaylarda kurbanların kimlik tespitinin yapılmasının insani, yasal, dini, etik ve sosyal boyutu vardır. Yaşamını kaybeden kişilerin geride kalan yakınlarına kimliği doğru olarak belirlenmiş cesedi teslim etmek ve dini inanışlarına uygun tören yapmalarına olanak sağlamak insani açıdan önem taşımaktadır.
Afet durumlarında adli tıp incelemeleri her ne kadar adli tıp uzmanları, biyologlar, sağlık teknikerleri gibi adli tıp görevlileri ile sağlansa da multidisipliner çalışma şeklinde Cumhuriyet Başsavcılıkları, AFAD, emniyet ve jandarma gibi kolluk birimleri, cenazelerin gerekli işlemlerinin yapılabilmesi için din görevlileri, sağlık çalışanları gibi çok sayıda birimin tam bir koordinasyon ile çalışmasıyla karşılanmalıdır. Bunun için bu kişilerin ve birimlerin arasındaki iletişimin kurulması, malzeme tedariklerinin sağlanması, olağanüstü şartlar için çalışma alanlarının oluşturulması ve gerekli güvenliğin sağlanması gerekmektedir. Bu şekilde bir çalışma programlanmış, ilkeleri belirlenmiş prosedürler ile sağlanmalıdır. Felaketin büyüklüğü, çok sayıda bölgenin etkilenmesi nedeniyle adli tıp işlemleri de gerek cenaze işlemleri gerek ön ve arka hizmetler anlamında her bölgede oluşturulmuş özelleşmiş geniş kapasiteli alanlarda sağlanmaktadır.
Felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi protokolünde öncelikle hayatını kaybeden şahısların mümkünse ölüm gerçekleşmeden önceki son durumlarına ait bilgiler yakınları veya bilgi sahipleri tarafından alınmaktadır. Bu bilgiler kişinin üzerinde bulunan kıyafetleri, kişisel takıları, belirleyici kimlik özellikleri (saç, göz rengi, ten rengi, sakal bıyık durumu, boy-kilo, yaş vb.), vücutlarında bulunan dövmeler, ameliyat izleri, belirleyici ben yapıları, diş özellikleri vb. birçok bilgiyi içermektedir. Bu bilgiler ile morg birimi olarak hazırlanmış birimlere getirilen cenazelerden elde edilecek adli tıbbi kimliklendirme bulguları karşılaştırılarak, uygunluk gösteren bireyler bir sonraki aşamada yüz profil fotoğraflamasından tespite gitme, parmak izi incelemesi ile kişinin kimliğini belirleme süreçlerine geçmektedir. Bu aşamalarda menfi sonuç elde edilmesi durumunda yakınlarını arayan özellikle 1. derece yakın akraba bireyler ile (anne, baba, çocuk) aranan/hayatını kaybetmesi muhtemel kişilerden alınan DNA incelemesine esas örnekler analiz edilerek kişilerin kimliklendirilmesi ve tespiti işlemi uygulanıyor.
Bu kadar büyük afetlerde ölüm sebebi depreme bağlı meydana gelen faktörler olarak değerlendirildiğinden asıl amaç kişilerin kimliklendirilmesi olmaktadır. Cenazelerde yapılan ölü muayenelerinde tespit edilebilecek ölüm sebepleri genel beden travması, ağır beton ve benzeri malzemelerin sıkıştırmasına bağlı karın-göğüs basılarına bağlı travmatik asfiksi (sıkışmaya bağlı nefes alamama), özellikle ekstremite travmalarına bağlı gelişen CRUSH sendromu (kas-damar-sinir paketinin yoğun harabiyetine bağlı dolaşım bozukluğu) olabilmektedir. Uzun süre enkaz altında kalma sonucu kişilerde özellikle mevsim koşulları nedeniyle hipotermi ve yine uzun süreli su ve besin kaybına bağlı dehidratasyon ve elektrolit bozuklukları görülebilmektedir.
Milletimizin fedakâr evlatları gibi adli tıp uzmanları ve çalışanları da bu felakette görev aldılar. Temennimiz daha fazla can kaybı yaşamadan geri kalan süreçte adli tıp çalışanları olarak bize düşen görevle kaybettiğimiz canlarımızı yakınlarına en doğru şekilde teslim etmek olacaktır. Allahtan dileğimiz milletimizin ve tüm insanlığın bir daha böyle acılar yaşamamasıdır. Yaşadığımız bu felaketten dersler alıp, her türlü afetin görülebildiği güzel vatanımızda bir sonraki olaya tüm birimlerimizce hazır olmak gerekmektedir. Adli tıp temsilcileri olarak bizler ve milletimizin her bir ferdi, üzerimize düşen görevler açısından en doğru şekilde hazır olmalıyız.