Yaşam
CUMHURİYETİMİZİN UNUTULMAZ 100'LERİ
Cumhuriyet Tarihinde İlkleri Başaranlar
Hem geçmiş kuşaklar hem de bizler Cumhuriyetimizin 100 yıllık tarihinde sayısız başarıya ve ilklere tanıklık ettik. Ancak alanı ne olursa olsun yaptıkları işlerde “ilk” olmayı başaranlar hiç şüphesiz çok zorlu yollardan geçtiler, tüm imkânsızlıklara ya da karşılaştıkları toplumsal dirence meydan okuyarak kendilerinden sonra gelen nesillerin yolunu açmayı ve ilham vermeyi başardılar. İlk kadın savaş pilotumuzu, ilk kadın banka müdürünü ya da olimpiyatlarda ilk altın madalyamızı kimin kazandığını merak ediyorsanız aşağıdaki isimlere mutlaka bir göz atın.
Sabiha Gökçen
Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen 1913 yılında Bursa'da doğdu. Havacılık eğitimlerine 1935 yılında Türk Hava Kurumunda başladı. Ardından yüksek planörcülük eğitimlerini tamamladı. 1936’da Eskişehir Askeri Hava Okuluna girdi ve askeri pilot olarak mezun oldu. Bu başarı hem Türkiye’de hem de dünyada büyük yankı uyandırdı. Kariyeri boyunca 8.000 saat civarı uçuş gerçekleştirdi ve 32 farklı askerî operasyona katıldı. 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen bir törenle “Dünya Tarihine Adını Yazdıran 20 Havacıdan Biri” seçildi. Gökçen bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın oldu. Sabiha Gökçen 22 Mart 2001 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
Nazife Güran
Klasik batı müziği alanında yapıtlar ortaya çıkarmış olan ilk kadın bestecimiz olan Nazife Güran, 1921 yılında Viyana’da dünyaya geldi. Müzik çalışmalarına annesi ile başladı. İstanbul’da tamamladığı lise eğitiminin ardından Berlin Hochscule Müzik Akademisinde kompozisyon eğitimi aldı. İlk konserini Berlin Radyosunda verdi. Babasının ve eşinin görevleri nedeniyle farklı ülkelerde ve farklı şehirlerde sürdürdüğü yaşamında müzik eğitiminin hep çok özel bir yeri oldu. Diyarbakır’da yaşadığı dönem Diyarbakır Filarmoni Derneğini kurdu. Sonrasında yine Almanya’ya gitti ve öğrenciliğe geri dönerek Köln Müzik Akademisinde müzik eğitimini tamamladı. Türkiye’ye geri döndükten sonra Çemberlitaş Kız Lisesinde öğretmenliğe başlayan Güran, müzik yaşamı boyunca aralarında liedler, piyano eserleri, çocuk şarkıları ve müzikli piyeslerin de olduğu binden fazla esere imza attı.
Yaşar Erkan
Milli güreşçimiz Yaşar Erkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin olimpiyatlarda kazandığı ilk altın madalyanın sahibidir. 1912 yılında Erzincan’da doğan Erkan, güreşe henüz küçük yaşta geldiği İstanbul Kumkapı’da başladı. 1933 yılında güreş milli takımına seçildi ve aynı yıl Balkan şampiyonu oldu. Takip eden iki yılda da şampiyonluğu elinde tutan Erkan, 1936 yılında Berlin’de düzenlenen olimpiyat oyunlarında grekoromen stilde olimpiyat şampiyonluğunu kazandı. Erkan, aktif güreş yaşamını 1940 yılında kazandığı Balkan şampiyonluğuna kadar sürdürdü. 1986 yılında vefat edene kadar güreşimize çok sayıda yetenek kazandırdı.
İclal Ersin
Türkiye’de kadın olarak pek çok ilke imza atan İclal Ersin ekonomist ve bankacıdır. 1915 yılında dünyaya gelen Ersin, 1928 yılında İş Bankasının Adana şubesinde muhasebeci olarak çalışmaya başladı. Bankacılık tarihimizin imza yetkisine sahip ilk kadını olan Ersin, Atatürk’ün desteğiyle yurt dışına gönderildi ve Cenevre’de iktisat eğitimi aldı. 1941 yılında başka bir ilki daha gerçekleştirdi ve Türkiye’nin ilk kadın ekonomi doktoru unvanını aldı. İş Bankası bünyesinde sürdürdüğü çeşitli görevlerin ardından 1953 yılında bankanın Nişantaşı şubesine müdür olarak atandı ve bu göreve getirilen ilk Türk kadını oldu.
Dilhan Eryurt
NASA’da görev yapan ilk Türk bilim insanı olan Dilhan Eryurt 1926 yılında dünyaya geldi. Matematiğe ilgisi çok küçük yaşlarda başladı. 1946 yılında İstanbul Üniversitesinde Yüksek Matematik ve Astronomi bölümünden mezun oldu. 1959'da Uluslararası Atom Enerji Ajansının bursuyla Kanada'ya giderek iki yıl çalıştı. Ardından NASA'ya bağlı Goddard Uzay Araştırma Enstitüsünde görev aldı; enstitünün tek kadın astronomu olarak güneşin ve yıldızların evrimi üzerine araştırmalar yaptı. 1961-1973 yılları arasında NASA’da çalıştı. Ardından Türkiye’ye dönerek Orta Doğu Teknik Üniversitesinde astrofizik ana bilim dalını kurdu. NASA’da çalıştığı dönemde “Ay’a İniş” projesine sunduğu katkılarından ötürü Apollo Ödülü ile onurlandırıldı. Yaşamıyla bilim alanında kariyer yapmak isteyen çok sayıda kadına ilham olan Dilhan Eryurt 2012 yılında hayatını kaybetti.
Cumhuriyetin 100 Yıllık Tarihinde Sanatta İz Bırakanlar
Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş gibidir" sözü, sanatın bir milletin ruhunu ve kimliğini ifade etmede ne kadar kritik bir rol oynadığını vurgular. Kültür ve sanat bir ülkenin gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti sanatın geniş kitlelere ulaşmasını ve genç sanatçılar yetişmesini sağlayacak bir dizi proje gerçekleştirdi. Yetenekli gençler yurt dışında eğitim almaya gönderildi, konservatuvarlar, sinema ve tiyatro salonları ile müzeler açıldı. “Yurt Gezileri” adı verilen bir program kapsamında, toplumla sanatçıyı kaynaştırmak ve sanatı Anadolu’ya taşımak amacıyla ressamlar farklı illere gönderildi. Bütün bu çalışmalar kısa sürede meyvesini vermeye başladı. Şimdi gelin müzik, resim, heykel, seramik ve tiyatro alanlarında Cumhuriyetin ilk yüzyılında yetişmiş ve kendilerinden sonra gelen kuşakların önünü açmış sembol isimleri hatırlayalım.
Cemal Reşit Rey
Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat Opereti’nin de aralarında olduğu onlarca esere hayat vermiş olan Cemal Reşit Rey, Türk klasik müzik geleneğinin oluşmasına öncülük etmiş besteci, piyanist ve orkestra şefidir. Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden biri olarak Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses ile birlikte “Türk Beşleri” arasında yer alır. 1904 yılında dünyaya gelen Rey vals türündeki ilk eserini henüz sekiz yaşındayken besteledi. Küçük yaşlarda ortaya çıkan yeteneği, Paris ve Cenevre’de müzik eğitimi almasının önünü açtı. 1923 yılında Türkiye’ye döndü ve İstanbul Belediye Konservatuvarında göreve başlayarak genç Cumhuriyetin sanat dünyası içinde yerini aldı. Türk müziğine büyük katkılarda bulunan sanatçının eserleri arasında konçertolar, senfonik şiirler, operetler, marşlar, şarkılar ve halk türkülerinin çoksesli uyarlamaları bulunmaktadır.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
Cumhuriyet döneminin farklı disiplinlerde eserler veren çok yönlü sanatçılarından birisi olan Bedri Rahmi Eyüpoğlu, 1911 yılında Giresun’da dünyaya geldi. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde başlayıp Paris’te sürdürdüğü resim öğreniminin ardından yurda döndü ve yaşamı boyunca akademide ders vermeye devam etti. Bedri Rahmi, halk sanatından ve edebiyatından beslenerek ürettiği eserlerinde Anadolu’nun renklerini, motiflerini ve kültürünü yansıttı. Duvar resimlerinden mozaik panolara, seramikten gravüre kadar pek çok alanda sayısız eser verdi. Aralarında neredeyse hepimizin sözlerini ezbere bildiği Karadut ve Sitem gibi şiirleriyle geniş kitlelere ulaşmayı başardı.
Muhsin Ertuğrul
Çağdaş tiyatromuzun batılı anlamda kurucusu olarak kabul edilen ve sinema alanında da çok önemli eserler veren Muhsin Ertuğrul 1892 yılında dünyaya geldi. Tiyatro yolculuğuna oyuncu olarak başladı. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen Paris’e giderek tiyatro eğitimi aldı. İstanbul’a döndükten sonra oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. Sonrasında İstanbul Şehir Tiyatroları adını alacak olan Darülbedayi’nin kuruluş çalışmalarına destek oldu. Sinema ile ilgilenmeye başladı ve 1921-1924 yılları arasında, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk belgesel filmi kabul edilen “Zafer Yolları” da dahil olmak üzere altı film çekti. Kurduğu tiyatro topluluğunda öğrenciler için ilk indirimli bilet uygulamasını başlattı. 1927 yılında Darülbedayi’nin sanat yönetmeni oldu ve kuruma bir şehir tiyatrosu kimliği kazandırdı. Belediyeye bağlı bir tiyatro meslek okulunun kurulmasına öncülük etti. İlk düzenli çocuk oyunlarını başlattı. Bu dönemde Türkiye’nin ilk sesli filmlerini de çekti. 1949 yılında yeni kurulan Devlet Tiyatrolarının genel müdürlüğüne getirildi. Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları arasında gidip geldiği uzun ve etkileyici bir kariyere imza attı. Son olarak 82 yaşındayken atandığı Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevinde semt tiyatrosu, gezici tiyatro, öğle tiyatrosu gibi farklı uygulamalarla adeta bir tiyatro seferberliği başlattı. Muhsin Ertuğrul 1970 yılında hayatını kaybetti.
Bilimin Işığında Yolumuzu Aydınlatanlar
Genç Türk Devleti için cumhuriyet hem yeni bir yönetim şeklini hem de çağdaş yaşamı temsil ediyordu. Hedef, Türk toplumunu bilim ve teknoloji ışığında çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmaktı. Atatürk’ün 1924 yılında “Efendiler, dünyada her şey için, uygarlık için, muvaffakiyet için en hakiki mürşid ilimdir, fendir.” sözü bu hedefi çok net bir şekilde ortaya koyuyordu. Ancak aşılması gereken pek çok engel vardı. Cumhuriyet’in ilk yıllarının kısıtlı olanaklarına rağmen, bilimsel temellere dayanarak sürdürülen salgın hastalıklarla mücadele ve elde edilen başarı halkın modern bilime ve tıbba olan güveninin artmasını sağladı. Eğitim reformlarıyla fen bilimleri ve sosyal bilimler okul müfredatlarının bir parçası haline getirildi. Bilim adamları yetiştirmek, bilimsel araştırmalar yapan üniversiteler kurmak ekonomik ve kültürel olarak kalkınmanın en önemli adımlarından birisiydi. Bu nedenle bilimsel performans anlamında yetersiz kalan Darülfünün’un yapısı değiştirildi ve 1933 yılında İstanbul Üniversitesi kuruldu. Yüksek Mühendis Mektebine yeni bölümler eklendi. 1944 yılında hepsi İstanbul Teknik Üniversitesi çatısı altında toplandı. Almanya’dan gelen bilim insanlarının bu okullarda görev alması sağlandı. 1946 yılında Ankara Üniversitesi açıldı.Şimdi, bu kurumlardan yetişmiş, araştırmalarıyla ve başarılarıyla tüm dünyada tanınan ve yolumuzu aydınlatan bilim insanlarımızı tanıyalım.
Hulusi Behçet
Dermatoloji uzmanı ve bilim insanı olan Hulusi Behçet, 1937 yılında bir kan damarı enflamasyonu hastalığı olan ve bugün kendi adıyla anılan Behçet hastalığını tanımlamayı başaran ilk kişidir. 1889 yılında dünyaya geldi. Tıp eğitimini Gülhane Askeri Tıp Mektebinde tamamladı. Ardından dermatoloji ve zührevi hastalıklar alanında ihtisas yaptı. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Budapeşte ve Berlin’e giderek mesleki bilgisini geliştirdi. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli hastanelerde hekim ve başhekim olarak görev yaptı. Şark çıbanı üzerine çalışmalar gerçekleştirdi. 1933 yılında profesör olarak İstanbul Üniversitesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine atandı. Dört yıl sonra ordinaryüs profesör oldu. Bazı hastalarında gözlemlediği; cilt yaralarına ve damarlarda iltihaba neden olan, tüm organları etkileyebilen kronik bir hastalığı tanımlayarak literatüre girmesini sağladı. Bu hastalığa daha sonra “Mörbus Behçet” ya da “Behçet Sendromu” adı verildi. Hulusi Behçet, 1948 yılında hayatını kaybetti.
Cahit Arf
İsmini tüm dünyanın bildiği ve 10 TL’lik banknotlar üzerinde resmi bulunan matematikçi Cahit Arf, 1910 yılında dünyaya geldi. Yüksek eğitimini 1932 yılında Fransa’da École Normale Supérieure’de, doktorasını Almanya’da tamamladı. Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde profesör olarak görev yaptı. 1962 yılına kadar çalıştığı kurumda ordinaryüs profesörlüğe yükseldi. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun ilk bilim kurulu başkanı oldu. Cahit Arf, “Arf Sabiti”, “Arf Halkaları” ve “Arf Kapanışları” gibi terimleri bularak, matematik ve bilim dünyasına önemli katkılarda bulundu. Alman matematikçi Helmut Hesse ile birlikte, Hesse-Arf Kuramı’nı geliştirdi. Günümüz matematiğinde hâlâ sabit formül olarak kullanılan Arf Teoremi, pek çok araştırmaya ön ayak oldu.
Aziz Sancar
Doktor, akademisyen, biyokimyager ve moleküler biyolog olan Aziz Sancar, yapmış olduğu çalışmalarla 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı ve bu ödülü kazanan ilk Türk bilim insanı oldu. 1946 yılında Mardin’de dünyaya gelen Sancar, tıp eğitimini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde birinci olarak tamamladı. Ardından Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek çalışmalarına orada devam etti. Sancar, hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları nedeniyle 2015'te Nobel Kimya Ödülü'ne layık bulundu. Aynı yıl ABD Ulusal Bilimler Akademisine kabul edildi. Bilim dünyasının en prestijli üyeliklerinden birisi olan kuruma seçilen ilk Türk-Amerikalı bilim insanı oldu. Bilimsel çalışmalarının yanı sıra, eşi ile birlikte ABD’de okuyan Türk öğrencilere yardım etmek amacıyla Aziz-Gwen Sancar Vakfını kurdu.