Kültür - Magazin
Türkiye’de Değişen Sanat Anlayışı
Geleneksel formlardan uzaklaşan yeni nesil sanatçılar ve tasarımcılar, kimlik, aidiyet, doğa ve teknoloji gibi kavramlar etrafında yeni bir estetik dil inşa ediyor. Bu dönüşümü anlamak için güncel mimari örneklere, giyim anlayışına ve sanatçı yorumlarına yakından bakalım hadi.
Osmanlı döneminin süslemeci ve simetrik mimarisi, erken Cumhuriyet yıllarında yerini sade ve işlevsel yapılara bırakmıştı. 1930’larda ise batı etkili çizgilerin hâkim olduğu bir dönem yaşandı. Bu süreçte neoklasik estetikle milliyetçi bir mimari anlayış geliştirildi. Ardından gelen modernist dönem, geometrik sadelik ve beton yapılarla kentlere yeni bir kimlik kazandırdı. Bugünse mimarlık sadece yapı inşa etmek değil kültürel hafızayı mekânda yeniden üretmek anlamına geliyor. Yeni dönem mimarisi, bulunduğu çevreyle uyumlu, anlam taşıyan ve geçmişle bağ kuran bir dil sunuyor.
Günümüz mimarları mimariyi mekânsal bir anlatı biçimi olarak ele alıyor. Tasarlanan yapılar artık sadece estetik değil kültürel, coğrafi ve duygusal bağlamlara da cevap veriyor. Örneğin İstanbul’daki Sancaklar Camii klasik cami mimarisinden ayrılarak minare ve kubbe gibi simgeleri dışarıda bırakıyor. Bunun yerine doğayla bütünleşen bir yapısal derinlik sunuyor. Burada amaç maneviyatı fiziksel simgelerle değil, mekânın kendisiyle hissettirmek. Benzer şekilde kültürel merkezler ya da kamusal alanlar yer ve malzeme ilişkisi üzerinden bir hikâye anlatıyor. Beton, taş ve boşluklar arasında kurulan bu yapı dili serinlik, gölge ve doğal doku gibi unsurlarla bütünleşerek mimarlığı yaşayan bir sanat formuna dönüştürüyor.
Türkiye’de moda anlayışı uzun yıllar boyunca sadece ihtiyaca yönelikti. Geleneksel Anadolu giyiminde kullanılan desenler, renkler ve kumaşlar, kişilerin yaşı, medeni durumu veya sosyal konumuna dair bilgiler taşıyordu. Cumhuriyet dönemiyle birlikte batılı tarz öne çıktı ve toplumsal cinsiyet temelli giyim kalıpları yaygınlaştı. Ancak özellikle son 20 yılda moda, bireysel ifade biçimi haline geldi. Giyinmek artık sadece görünmek değil fikir beyan etmek anlamına da geliyor. Giysiler aracılığıyla toplumsal mesajlar verilmesi modanın bir sanat alanı olarak görülmesini sağladı.
Yeni kuşak tasarımcılar giyimi sadece estetik değil sosyal eleştiri, kimlik inşası ve kültürel temsil alanı olarak kullanıyor. Kırsal motiflerle çağdaş kesimleri buluşturan yaklaşımlar, moda üzerinden “melez kimlik” kavramını gündeme getiriyor. Örneğin bazı koleksiyonlar köy düğünlerinden ya da geleneksel giyimden ilham alırken, modern şehir yaşamına hitap eden kesimlerle bütünleşiyor. Toplumsal cinsiyet, bireysel özgürlük ve aktivizm gibi konular da artık moda tasarımlarında yer buluyor. Teknoloji ile el işçiliği arasında kurulan denge ise, geçmişle geleceği bir araya getiren yeni bir tekstil dili yaratıyor. Dijital baskı teknikleri, geleneksel dokumalarla birlikte kullanılarak hem kültürel bir devamlılık hem de çağdaş bir görünüm sunuyor.
Yeni nesil sanatçılar ve tasarımcılar için estetik, artık sadece güzel görünmek anlamına gelmiyor. Sanat, bulundukları çevreyle ilişki kurabilen, hikâye taşıyan, kimlik sunan bir anlatı biçimi olarak görülüyor. Yapıların çevresiyle olan diyaloğu ya da giysilerin taşıdığı mesajlar, sanatın değerini belirleyen yeni kriterler arasında yer alıyor. Tasarımcılar için bir elbise yalnızca modaya uygun değil aynı zamanda duygusal ve düşünsel bir bağlam taşımalı. Aynı şekilde mimarlar için de bir yapı yalnızca fonksiyon değil aidiyet, geçmiş ve çevreyle kurduğu ilişkiyle anlam kazanıyor.
Yazar: Eylül Rüzgar Üzer
Kaynak
1. https://www.arkitektuel.com/sancaklar-cami/
2. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3413822
3. https://en.wikipedia.org/wiki/Emre_Arolat