Kültür - Magazin
PARA YENMEZ Kİ!
Bu karar ABD’deki yaşam ile çelişkili, tüm insanlar Amerikalılar kadar tüketse, dünyanın kaynaklarının besleyebileceği insan sayısı en çok 1.4 milyar yani 7.8 milyar olan dünya nüfusunun yüzde 83’ü aç. Şüphesiz herkes o kadar tüketmiyor, fazlasını tüketen de var, O’nu yakalamak için çaba gösterende…
Günümüz gerçeği, insanoğlu dünyanın kaynaklarının yüzde 30’dan fazlasını kullanıyor. Üstelik bu oran gittikçe artıyor. Global Footprint Network, GFN tarafından her yıl açıklanan Dünya Limit Aşım Günü, insanlığın doğal kaynaklara olan talebinin doğanın bir yıl içinde sunduğu miktarın (yenilebilir bitki hayvan vb.) üzerine çıktığı gün olarak tanımlanıyor.
2000 yılında 1 Ekim gününe denk düşen limit aşım günü 2014 yılında 19 Ağustos, 2015 yılında 13 Ağustos, geçen yıl 8 Ağustos ve nihayet bu yıl 2 Ağustos’a kadar geldi. Yani bir yıl içinde tüketeceğimiz bitki ve hayvansal (su ürünleri dahil) ürünleri sekiz aydan az bir sürede tüketiyoruz. Özetle tüketirken tükeniyoruz!
İnsanoğlu tüketiciliğin ve tüketim kültürünün böylesinden sıyrılıp doğaya dost bir yaşam biçimini benimsemez ise bu felaketi sadece geciktirebilir, önleyemez. Paranın yenmediğini anlamak için çok vaktimiz olduğunu söylemek de mümkün görünmüyor.
Yazımın bu uzunca girişinin nedeni; OECD ve FAO’nun birlikte hazırladıkları 2017-2026 Tarımsal Görünüm Raporunda ortaya konan dikkat çekici öngörüler. 2026 yılına gelindiğinde ortalama kaloriye erişimin en az gelişmiş ülkelerde kişi başına günlük 2 bin 450 kilo kaloriye ulaşması, gelişmekte olan ülkelerde ise günde 3 bin kilo kaloriyi geçmesi öngürüsü.
Satın aldığımız ve tükettiğimiz gıdalar yalnızca sağlımızı etkilemez, küresel sera gazı salımının üçte birine yakınını da şekillendirir. Dünyadaki karbondioksitin yüzde 9’u, metanın yüzde 35-40’ı, azot oksitlerinin yüzde 65’i, amonyağın yüzde 64’ü hayvansal üretim kaynaklıdır.
İklim değişikliği, gıda sürdürülebilirliğini doğrudan etkilediğinden konu ilgi alanımda, okuyor, araştırıyorum. Ancak itiraf etmeliyim ki o kadar çok yeni kavram üretiliyor ki çoğunu kaçırıyorum. LabMedya adlı Labaratuvar ve Sağlık gazetesinde “İklim dostu tüketici olmanın en kolay 5 yolu” başlığıyla yer alan yazı bana yeni bir kavram bağışladı. Bu hizmetleri nedeniyle LabMedya’ya kocaman bir teşekkür. Kavram, klimataryen.
Doğaya daha az zarar vermek, gıdayı sürdürülebilir kılmak için iklim değişikliği konusunda endişeli ancak bireysel olarak karbon salımını nasıl azaltabileceğinizi bilmeyenlerden iseniz Klimataryen beslenme sizi iklim dostu tüketici yapabilir.
Klimataryen, iklim değişikliği göz önünde bulundurularak beslenen kişi anlamına geliyor. Temel mantığı ise yetiştirilmesi ve tüketilmesi küresel ısınmaya katkı sağlayan gıdalardan uzak durmak. New York Times, amacı iklim değişikliğini yavaşlatmak hatta geriletmek olan bir beslenme biçimi olarak tanımlıyor.
Klimataryen beslenme şeklinde sağlıklı yaşam için gerekli besin öğelerini yeterli ve gerekli düzeyde karşılamaya çalışırken kalori miktarı da minimize edilmiş oluyor. Bunu bireysel tercihli bir tüketim modeli olarak sınırlamanın ötesinde; gıdanın üretimi, elde ediliş şekli, tüketiciye ulaşana dek katettiği miller (lojistik, taşıma), tüketim alışkanlıkları ve israf yönüyle de dikkate almak yararlı olur. Örneğin ulaşımdaki enerjiyi düşürmek için yerel ürün tüketmek, gaz salımını azaltmak için hayvansal gıdaların tüketimini gerekli düzeye indirmek, tüketimde israfa kaçmamak gıdanın tüm kısımlarını değerlendirmek.
Yapılan bir çalışmada tüm dünya organik yöntemlerle gıda yetiştirmeye başladığında yıllık karbon salımının yüzde 40’ından fazlasının engellenebileceği hesaplanmış. Bunun gerçekleşmesi mümkün olmasa da, böcek ilaçları, antibiyotikler ve kimyasal gübre kullanımından kaçınan ve çevreyi koruyan üretim yöntemleri (iyi tarım uygulamaları, hassas tarım, topraksız tarım vb.) karbon ayak izini tarım yoluyla azaltmanın etkin yollarını sunuyorlar.
FAO’nun geçen yıl güncellediği yeni tahminlere göre halen 7.8 milyar olan dünya nüfusu; 2030 yılında 8.6 milyar, 2050 yılında 9,8 milyar ve 2100 yılında 11,2 milyara ulaşacak.
Artan nüfusunun en az gelişmiş ülkelerde bile, 2 bin 450 kişi başına kilokalori günlük tüketime ulaşma beklentisi, her dünya vatandaşını klimataryen olmaya zorluyor.
Gelecek 50 yılda gıda sürdürülebilirliğinin ne olacağı konusuna yeterince kafa yorduğumuzu sanmıyorum. Bu konuda çaba gösteren “Sürdürülebilir Gıda Platformu” gibi sivil toplum inisiyatiflerinde yer almak gıda sanayimiz için yaşamsal öneme sahip,”bir borç.
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı
necdet.buzbas@tugis.org.tr