Haberler
PROF. DR. MELİH BULUT İLE “BİLİM SİYASETİ” VE “SAĞLIKTA GELECEK”
Sağlık gönüllüsü Prof. Dr. Melih Bulut ile Labmedya’ya özel bir röportaj gerçekleştirdik. Bilim siyasetini, sağlık turizmi politikalarını, Türkiye’de sağlık ve teknoloji alanında yapılan çalışmaların geldiği aşamayı, ülkemizin bu konudaki güçlü yönlerini konuştuk.
Konuya ilgi duyan okuyucularımız adına Prof. Dr. Melih Bulut’a bu güzel şöyleşi için teşekkür ediyor, sizlerin de röportajımızı keyifle okumanızı diliyoruz.
Meslek yaşamınızın yaklaşık 30 yılını sağlık sektörüne hizmet vererek geçirdiniz. Birçok hastanede cerrahlığın yanı sıra yöneticilik / şeflik / başhekimlik yaptınız. “Yılın En Başarılı Tıp Yöneticisi” ödülüne layık görüldünüz. Bu süreçte neler yaşadınız, hangi görevlerde bulundunuz? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Aslında 30 yıl değil, neredeyse 50 yıl. Çünkü Tıp Fakültesine 1970’de girdim, o zamandan beri gece gündüz sektörün içindeyim. Hacettepe Tıp Fakültesini bitirdikten sonra aynı kurumda Çocuk Cerrahisi ihtisası yaptım. 1981’de uzman, 1986’da doçent oldum. Bilahare kendi kliniğimi kurmak için İstanbul Şişli Etfal Hastanesine şef olarak geldim. 1997’de Türkiye’nin ilk tam teşekküllü özel hastanesi International Hospital’a başhekim oldum. Daha sonra Anadolu Sağlık Merkezi ve Yeditepe Üniversite Hastanelerinde kurucu başhekimlik yaptım. Son olarak Medicana International Beylikdüzü Hastanesinde yine kurucu Genel Direktörlük yaparak profesyonel hayatımı noktaladım. Özeti bu, ancak artık özgeçmişlerden çok gelecekle ilgilenmek gerektiğine inanıyorum.
Aktivist ve gönüllü kimliğinizin yanı sıra “Bilim devrimi taşıyıcısı” olarak gösteriliyorsunuz. Aynı zamanda sağlık camiasının saygıdeğer ve sevilen ismi olarak biliniyorsunuz. Sağlıkta yapay zekânın yeri nedir sizce? Bununla ilgili bazı çalışmalarınız var, bahseder misiniz? Mesela konuyla ilgili bir düzenleme kurulu ile etkinlikler düzenliyorsunuz. Burada neler konuşuluyor?
İçinde yaşamakta olduğumuz zaman dilimini ben ve pek çok kişi “Bilim Devrimi” çağı olarak adlandırıyor. Gerçekten de tarım devriminden bu yana en büyük tarihsel dönüşümü yaşıyoruz. Sentetik biyoloji, dijitalleşme, teknoloji, yapay zekâ bu devrimin bazı unsurları. Çok yakın bir gelecekte hekimler, tüm sağlık meslekleri ve sağlık kurumları yapay zekâyı akıllıca kullananlar veya kullanamayanlar olarak ayrışacak. İyi kullanıldığı takdirde tanıda, tedavide, koruyucu hekimlikte, sağlığı geliştirmede yapay zekânın çok yeri var. Bunu gören bir grup konunun uzmanı arkadaşla tamamen gönüllülük esaslı, bir hiyerarşisi olmayan “Sağlıkta Yapay Zekâ” grubunu oluşturduk. 2 Nisan’da İstanbul’da yaklaşık 1000 kişinin katıldığı fevkalade başarılı bir zirve düzenledik. Teker teker veya gruplar halinde arkadaşlarımız Türkiye’nin her yerinde etkinliklere katılıyor, konferanslar veriyor. Bir kitap çalışmasına başladık ve kongre planımız var. Tüm sosyal medya kanalları üzerinden iletişim, eğitim faaliyetlerimizi yürütüyoruz.
Yapay zekâ, bilim devriminin hızlanması ile beraber günlük hayatımızın bir parçası oluverdi. Sağlığın hangi alanlarında etkin bir karar destek sistemi olarak yapay zekâdan yararlanabiliriz?
Sağlığın tüm alanlarında kullanıldığını göreceğiz. Şu sıralarda radyoloji, patoloji, dermatolojide tanı amaçlı; depresyonda tedavi amaçlı etkin kullanılıyor. İlaç geliştirme gibi her gün sağlığın farklı bir alanında yapay zekânın marifetlerini duyuyoruz. Ülkemizde de yurtdışından geri kalmayan çalışmalar olduğunu sevinçle belirtmeliyim.
Sağlık turizmi politikalarına ilişkin görüşleriniz nelerdir?
Biz neredeyse dünyanın tüm ülkelerinden hasta alıyor ve dünyanın tüm ülkelerine cihaz, ilaç veya teknoloji ihraç ediyoruz. Etrafımızda iki milyarlık bir nüfusun karmaşık sağlık sorunlarını burada biz çözüyoruz. Sağlık turizminde devlette bir aktör olmak istiyor ki, ben bunu pek doğru bulmuyorum. Belki bazı şehir hastaneleri Nadir Hastalıklar Hastanesi tipi yapılanmalar haline getirilerek iki milyar nüfusun çok özellikli sorunlarına çözümler üretilebilir. Genel olarak bu konuda devlet gölge etmesin başka ihsan istemez diyorum. İlla devlet bu işte olmak istiyorsa yurtdışından gelen eğitim taleplerinde destek versin, ücreti neyse sağlık turizmi yapan kurumlardan tahsil etsin ama bir oyuncu olarak yer almasın. Bakanlık bu alanda da kural koyucu ve denetleyici fonksiyonu üstlensin. Özel sektör sağlık turizminde geçmişte yaptığı hatalardan ders çıkardı. Sağlık turizmini de hem eğitim ve araştırma boyutuyla, hem de sağlık ürünleri ihracatı ve yurtdışı sağlık yatırımları ile bütünsel ele almak lazım. Bunun için Türkiye İhracatçılar Meclisinde Sağlık İhracatçıları Birliği kurulması ve MEDTURQUALİTY markası altında faaliyet gösterilmesi için büyük bir çaba harcıyorum.
Bilim siyasetini nasıl değerlendirirsiniz?
Bilim Devrimi çağının siyasetidir denilebilir. Geçmişten getirdiğimiz mevcut siyaset ve devlet kurumları artık toplumları taşımıyor. İdeolojiler işe yaramıyor. Yepyeni düşünce sistemlerine, siyasi kurumlara, yeni nesil örgütlenmelere ihtiyaç olduğu çok belli. Eski hızla ölüyor ama yeni bir türlü tam ortaya çıkmıyor. Yaşadığımız kaotik ortamın bir nedeni de bu. Örneğin artık Türkiye’de etkin siyaset partilerde değil sosyal medyada yapılıyor. Teknolojideki değişim daha katılımcı ve doğrudan demokratik bir siyasetin üretilmesinde büyük kolaylık sağlayabilir. Örneğin blok zincir teknolojisiyle çok güvenli bir şekilde seçim yapabiliriz, topluma hiç yük getirmeden sık sık referanduma gidebiliriz. Yönetim sorunlarımızı çözmeden sağlıkta büyük ilerlemeler kaydedemeyeceğimizi sanırım yaşamakta olduğumuz kriz bize gösterdi. O nedenle Eski Yunan’daki gibi artık her yurttaşın siyasete aktif biçimde dâhil olması gerekiyor. Bilim siyaseti katılımcı, doğrudan demokrasi demek aslında.
Ülkemizde biyokimya alanına ne kadar değer veriliyor? Bu alanda teknolojinin ne gibi rolü vardır? Bilime nasıl yardımcı olur?
Ülkemizde neye hak ettiği değeri, kim ne kadar veriyor ki? Ancak bundan sonra kişiler, kurumlar ve devlet bu değeri vermek zorundayız, çünkü Bilim Devrimi’nin en önemli alanlarından birisi temel bilimler ve biyokimya. Aslında artık fiziği kimyadan, matematiği biyolojiden ayırmakta zorlaştı ve anlamsızlaştı. Yapay zekâ burada da insanlığa büyük kolaylık sağlayacak. Leonardo, Hezarfen, Spinoza, Descartes, Einstein gibi dehaların çıkmasını beklemeden multidisipliner çalışmaları kolaylıkla yapabileceğiz. Bilimle teknoloji aslında hep iç içe. Sağlık bilimin insana en yakın yüzü. Bundan sonra bilime, bilim insanına gereken değeri vermeyen, saygı göstermeyen toplumların işi çok zor.
Kök hücre tedavilerinde ülkemizde gelinen son nokta nedir? Türkiye dünya standartlarını yakaladı mı dersiniz?
Kök hücre çalışmalarında gayet iyi bir noktadayız. Aslında bu alan halen gelişiyor ve tedavide rutin kullanım için, belli standartların tam oturması için daha alınması gereken epey yol var. Ancak umut tacirliğinin en yüksek olduğu sahalardan birisi de bu, bazı çaresiz hastalar kolayca kandırılıyor. En büyük eksiğimizi işbirliği konusunda görüyorum. Araştırıcılar birbirleriyle, endüstriyle; klinikler araştırıcılarla, etkin işbirliği yapamıyorlar halen; bunu aşmamız lazım.
Türkiye’de birçok araştırma yapılıyor. Ancak bunların birçoğu toplum tarafından bilinmiyor ve ülkemizin geri kaldığı algısı oluşuyor. Bilgisizlikten doğan bu boşluğu nasıl doldurmalıyız? Türkiye’de sağlık ve teknoloji alanında neler yapılıyor?
Bugün Türkiye’de dünyayı en yakından takip eden ve güncel olan kişiler bilim insanlarımızdır, bu kesin. Ancak dediğiniz gibi şimdiye kadar bilim insanları daha çok kendi çalışmalarına konsantre olmuş vaziyetteydi, toplumla derin bağlar kurmuyorlardı. Belki buna pek gerek yoktu. Ancak birçok nedenle bilim dışı yaklaşımların, şarlatanlığın yoğunlaşması ve bilhassa sosyal medyanın getirdiği imkânlar onları kabuklarından çıkardı. Bilim Devrimi nedeniyle bilim insanlarından toplumun beklentisi yükselecek ve onları artık daha fazla televizyonlarda, gazetelerde, pek çok yerde göreceğiz. Bilim tartışması yapılan televizyon programları, siyaset tartışma programlarından kat be kat fazla izleniyor şimdiden. Sağlıkta inovasyon çalışmalarını, teknolojik gelişmeleri iyi bilen bir kişi olarak internette, basında gördüğümüz yurtdışında gerçekleştirilen her yeniliğin bizde de yapılabildiğini çok net biliyorum. Türkiye hızla sağlıkta inovasyonda çevre ülkeler için de bir merkez ve çekim alanı oluyor, şimdiden pek çok yatırımcı veya uluslararası üretici firma Türkiye’deki muazzam potansiyelin farkına varmış durumda.
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin güçlü yönleri nelerdir?
Bizim en büyük gücümüz idealist, vatansever, iyi yetişmiş, motive olduğunda çok çalışkan sağlık insan gücümüzdür. Örneğin Cumhuriyet tarihimize bakın; devlet biraz sağlık politikası ürettiğinde bu insan gücü mucizeler yaratmıştır. Maalesef genellikle bu durum yöneticiler tarafından göz ardı edilir ve en kıymetli değer olan insan kaynağımıza gereken özen gösterilmez. Bir de tarihsel birikim ve kültür çok önemli. Anadolu Asklepion’dan beri bir sağlık beşiğidir, Hipokrat, İbn-i Sina buralıdır. Biz sağlık alanında her zaman başarılı olmuş bir milletiz. Şimdilerde kişi başına 500 dolara vatandaşlarına dünyada en az endişe duyulan sağlık hizmetini sunuyoruz. Üstelik bunu yoğun şiddet baskısına rağmen gerçekleştiriyoruz.
“Değişen Sağlık” isimli bir Youtube kanalınız var. Burada birçok kişi ile röportaj yapıyorsunuz, öyle değil mi?
Sağlık, bilim ve teknolojideki değişimden çok etkileniyor; gayet hızlı biçimde dönüşüyor. Amacımız öncelikle halkımızı bu değişim konunda bilgilendirmek. Ayrıca sağlıkçılar kendi alanlarındaki değişimi takip ediyorlar ama örneğin bir Dâhiliye Uzmanı sağlık ekonomisindeki gelişmeleri izleyemeyebiliyor. Kanalımızın bir misyonu da başarının ancak multidisipliner yaklaşımlarla, işbirliği ile gelebileceğini örnekleriyle göstermek. Biz sadece hekimleri değil tüm sağlıkçıları ağırlayarak sağlığın tüm alanlarına dokunuyoruz. Sağlıkta inovasyon yapanlara her zaman imkân veriyoruz. Yakın gelecekte sadece olanı biteni sunmakla kalmayıp sağlıkta gündemi belirlemek gibi bir iddiamız da var.
Nobel; işbirliği kültürümüzü geliştirmek için de mükemmel bir hedef. Bu hedefe ulaşabilecek birçok seçkin kurum, bilim insanımız var. Hatta siz de konuyla ilgili Aziz Sancar’ın hayatını örnek gösteriyorsunuz. Üretimi katma değerli hale getirebilmek, hedefi Nobel seviyesinde tutabilmek için bir grup kurdunuz; Hedef Nobel Çalışma Grubu. Konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Bizim önemli bir çalışma alanımız da Hedef Nobel İnsiyatifi. Bir grup arkadaş Türkiye’ye Tıp Nobel’i kazandırmak için uzun soluklu bir gayret içerisine girdik. Bu yıl Bahçeşehir Üniversitesi’nde büyük ilgi gören beş tane Hedef Nobel konferansı düzenledik. Yazdan sonra bir taraftan bu konferanslar aylık olarak devam edecek, bir taraftan Anadolu’ya yayılacak. Biliyorsunuz, Türkiye’nin yurtdışında çalışan çok sayıda önemli bilim insanları var. Onların birbirleriyle iletişimini artırmak, Nobel hedefi bakımından desteklemek gibi çalışmalarımız da var.
Bu değerli röportaj için Labmedya ekibine teşekkür ediyor, keyifli okumalar diliyorum.