Osman Eren
Prebiyotikler ve Probiyotikler
Hastalıkları engellemek tedaviden daha kolay, daha ucuz ve sağlığın korunması için daha güvenli bir yoldur. Hastalıkları önlemenin en etkin yollarından biri de şüphesiz dengeli ve yeterli beslenmektir. Beslenme şeklimiz bağırsaklarımızın mikroorganizma profilini etkiler. Son zamanlarda ikinci beyin olarak da adlandırılan ve duygularımızı bile etkilediği bilimsel çalışmalarla rapor edilen bağırsaklarımız için çok önemli iki unsur gereklidir. Bunlar: Prebiyotikler ve Probiyotikler'dir.
Son zamanlarda adını fazlaca duyduğumuz bu iki unsur nedir? Zaman zaman bir birlerinin yerine yanlışlıkla kullanılan bu iki kavram aslında farklıdır. Prebiyotik, probiyotik bakterilerin gelişmesini sağlayan bir diğer tabirle probiyotik bakteriler için “besin” unsuru olan, kısa zincirli ve insan sindirim sistemi enzimlerince sindirilemeyen karbohidratlardır. Prebiyotikler, insan sağlığını olumlu yönde etkilemekte ve aynı zamanda hastalığı önleyici bir rol de oynamakta olduğu için fonksiyonel gıdalar sınıfına da dâhil edilmektedir. Bu bileşikler probiyotik bakterileri tarafından fermantasyona uğratılırlar.
Prebiyotiklerin mide ve pankreas ortamlarından etkilenmeden bağırsağa geçmeleri gerekir. Sebze, meyve ve tahıllar, farklı oran ve çeşitlerde prebiyotik bileşen içerirler. Prebiyotik karbohidratlar; Buğday, arpa, çavdar, mercimek, pırasa, patlıcan, enginar, soğan, muz, kuşkonmaz gibi sebze ve meyveler de çok miktarda bulunurlar. Bu liste çok daha fazla uzatılabilir; ama genel olarak çoğu sebze ve meyve prebiyotik bileşen içerir.
Bebekler için de anne sütü iyi bir prebiyotik besin kaynağıdır. Genelde lifli yani posalı yapıdaki her gıdanın prebiyotik olduğu düşünülür; ama bu yanlıştır. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ne göre bir bileşenin prebiyotik olarak kabul edilmesi için florayı değiştiren yani probiyotik bakterilerin sağlığı üzerine olumlu etki etmesi gerekir. Bugün birçok oligosakkaritin ve polisakkaritin yani halk arasındaki bilinen ismiyle şekerlerin prebiyotik aktiviteye sahip olduğu düşünülmektedir; ancak bütün karbohidratlar prebiyotik değildir. Toplumların beslenme alışkanlıklarına göre de tüketilen prebiyotik miktarları farklılık göstermektedir. Genel olarak Avrupa toplumu Amerikan toplumundan daha fazla prebiyotik gıda tüketir.
Probiyotikler ise bağırsaklardaki mikroflorayı yararlı bakteriler lehine geliştiren, ortam pH’sını düşüren yani ortamın asitliğini arttıran ve bağırsaklarda kısa zincirli yağ asitleri oluşturan bakterilerdir. Probiyotikler gastrointestinal mikrobiyatanın yapısını olumlu yönde etkiler. Probiyotikler, bağırsaktaki zararlı bakterileri yok etmenin yanı sıra bağışıklık sisteminin güçlendirir, B ve K grubu vitaminlerinin sentezini sağlar ve toplumumuzda (özellikle okul sütü projesinden sonra tekrar gündem olan) yaygın görülen laktoz intöleransı belirtilerini hafifletir.
Ayrıca kan lipidlerini düşürücü etkisi olduğu, yumuşak dışkılamayı ve minerallerin emilimine katkı sağladığı buna ilaveten kansere karşı koruyucu etkileri olduğu da bilimsel çalışmalarda belirtilmiştir. İnsan sağlığının korunmasında çok ciddi düzeyde etkileri olan probiyotiklerin etki mekanizmaları ise hala tam olarak aydınlatılabilmiş değildir. Probiyotik bakterilerin antibakteriyel maddeler salgılayarak zararlı mikroorganizmları yok ettiği ve laktik asit bakterilerinin (LAB) çoğalmasını sağladığı da bilinmektedir.
Yapılan bazı çalışmalar da LAB’nin virüs kaynaklı ishalin şiddetini ve süresi azalttığı da belirtilmiştir. Bundan dolayı bazı bilim insanları özellikle gelişmekte olan ülkeler de ishal kaynaklı ölüm vakalarının çokluğu nedeniyle probiyotik kullanımının arttırılmasını da önermişlerdir. Probiyotikler, canlı mikrobiyal varlıkladır. En çok bilinenleri süt ve süt ürünlerinde bulunan laktik asit bakterileri ve bifidobakteria dır. Yazının başında da belirtildiği gibi bağırsaklarımız ikinci beynimiz olarak isimlendirilmekte ve ruh halimizi dahi etkilemektedir.
Son zamanlarda otizm gibi hastalıklarda bile bağırsak mikroflorasının değişmesiyle hastalık şiddetinin azaldığı yönünde çalışmalar da mevcuttur. Bütün bunlar bağırsaklarımızı korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha göstermektedir. Bağırsaklarımızı korumanın en iyi yolu da prebiyotik bileşen içeren gıdaları yani yeterli düzeyde sebze-meyve ve probiyotik bakterileri içeren yoğurt gibi ürünleri tüketmekten geçiyor.
Referanslar:
Bengmark S. Pre-, pro- and synbiotics. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2001; 4: 571-579.
Functional foods: nutrition therapy for tomorrow? http://www.thelondonfreepress.com/HealthDOC/ nutrition_article-dec.html
Gibson, G.R., 2004. Fibre and effects on probiotics (the prebiotic concept). Clinical Nutrition Supplements 1: 25–31.
Haschke F, Firmansyah A, Meng M, Steenhout P, CarrièA-L. Monatsschr Kinderheilkd 2001; 149 (Suppl): S66- S70.
Hasler CM. Functional foods: benefits, concerns and challenges – a position paper from the American Council on Science and Health. J Nutr 2002; 132: 3772- 3781.
Jones PJ. Clinical nutrition: 7. Functional foods—more than just nutrition. CMAJ 2002; 166: 1555-1563.
Manning TS, Gibson GR. Microbial-gut interactions in health and disease. Prebiotics. Best Pract Res Clin Gastroenterol 2004; 18: 287-298.
Navarro, F., Liu, Y., Rhoads, J.M. Can probiotics benefit children with autism spectrum disorders?. World J Gastroenterol, 2016; 22(46): 10093-10102.
Phillips, G., 2013. Dietary fibre: A chemical category or ahealth ingredient? Bioactive Carbohydrates and Dietary Fibre 1: 3–9.
Van Loo JA. Prebiotics promote good health: the basis, the potential, and the emerging evidence. J Clin Gastroenterol 2004; 38(Suppl): S70 75.
Yağcı R., 2002. Prebiyotikler ve probiyotikler. Çocuk Sağl. Hast. Derg., 45, 337-344.