Bilim
2017'nin en çarpıcı 10 bilim olayı
1) DÜNYA BOYUTUNDA 7 GEZEGEN KEŞFEDİLDİ
Şubatta ABD Uzay ve Havacılık Dairesi ile Avrupa Güney Gözlemevi, Dünya'ya 40 ışık yılı uzaklıktaki küçük bir yıldızın çevresinde Dünya boyutunda 7 adet gezegeni keşfettiğini duyurdu.
Bu gezegenlerden 3'ünün yaşama elverişli olduğu açıklandı. Yani bu 3 gezegenin üzerinde su olma ihtimali var.
Trappist-1 adlı yıldızlarının bir 'kızıl cüce' olması sebebiyle bu gezegenlerin bir atmosfer geliştirememiş olması da ihtimaller arasında yer alsa da 'exoplanet' olarak adlandırılan bu gezegenlerin keşfinin evrende Dünya dışındaki canlı varlıkların keşfi için önemli bir temel oluşturabileceği düşünülüyor.
Birçok bilim insanı yaşam barındıran bir gezegeni bulup bulamayacağımızı değil, onları ne zaman bulacağımız sorusunun daha geçerli bir soru olduğuna inanıyor.
2) KÜTLE ÇEKİMSEL DALGALAR: EINSTEIN 100 YIL ÖNCE SÖYLEDİ, VARLIKLARI BUGÜN TEYİT EDİLDİ
Kaliforniya Teknoloji Enstititüsü (Caltech), Massachusetts Teknoloji Üniversitesi (MIT) ve LIGO (Lazer İnterferometre Kütle Çekim Dalga Gözlemevi) fizikçi Albert Einstein'in hipotezinin kanıtlandığını Washington'da duyurdu.
Dünya'ya 1.3 milyar ışık yılı uzaklıktaki iki kara deliği mercek altına aldıklarını belirten bilim insanları, bu ikisinin birbiri etrafında dönüp çarpması sonucu meydana gelen kütle çekimsel dalgaları ilk kez 14 Eylül'de 2015'te saptadıklarını ancak keşfin yapılan son çalışmaların ardından dünyanın geri kalanıyla paylaşıldığını ifade etti.1916'da Genel Görelilik (İzafiyet) teorisiyle Einstein uzay ve zamanın tek bir süreçte birleştiğini savunarak buna uzay-zaman adını vermişti.
Buna göre evrendeki maddeler, boyutları ne olursa olsun, hareket ettikleri zaman uzay-zamanı büküyor ve kütle çekimsel dalgalar adı verilen dalgalanmalar yaratıyor. ABD'li bilim insanlarının araştırmaları sonucunda ise 100 yıl önce teknolojik yetersizlikler sebebiyle kanıtlanamayan kütle çekimsel dalgaların bugün sesi bile duyuldu.
2017 Nobel Fizik Ödülü de bu keşfi yapan LIGO ve VIRGO işbirliğine verildi.
3) CASSINI'NIN VEDASI
NASA'nın Satürn keşif aracı Cassini, gezegenin atmosferine nihai dalışını yaparak 13 yıllık görevini sonlandırdı. Bilim insanlarına göre Satürn gezegeni hakkında neredeyse bildiğimiz her şeyin müsebbibi olan ve güneş sisteminde yaşam olabileceğine ilişkin düşüncelerimizi değiştiren Cassini uzay aracı, uzayda 20 yıl, Satürn çevresinde ise 13 yıl geçirdikten sonra gezegenin atmosferine tıpkı bir meteor gibi dalarak görevini tamamladı.
3.9 milyar dolara mal olan ve dünyanın 27 ülkesinden araştırmacıların üzerinde çalıştığı Cassini, Dünya'dan çıplak gözle görülebilen en uzak gezegen olan Satürn'ün atmosferine saatte 120.700 km hızla daldı.
Cassini görevi süresince Satürn'ün çevresinde bilinenden 6 tane daha fazla uydu olduğunu keşfetti. Gezegende 1 yıl süren devasa fırtınayı da gözlemleyen Cassini, Enceladus uydusundaki buz gayzerleri patlamalarını ve Titan'ın metan ve etandan oluşan hidrokarbon göllerinin varlığını da keşfetti.
Reading Üniversitesi'nden Uzay Fiziği profesörü Mathew Owens, Cassini'nin toplayıp gönderdiği veriler ile şu ana kadar yaklaşık 4000 akademik makalenin hazırlandığını vurguladı.
4) 'BÜYÜK AMERİKAN TAM GÜNEŞ TUTULMASI'
21 Ağustos'ta milyonlarca ABD'li 38 yıl sonra ülkeden izlenebilen ilk tam güneş tutulmasının heyecanını yaşadı.
ABD'yi boydan boya geçen hat üzerinde hava açık olduğu için yaklaşık 1 buçuk saat süren tutulma rahatlıkla izlendi.
ABD'yi bir uçtan diğerine kateden son tutulma bundan yaklaşık 100 yıl önce, 1918'de meydana gelmişti.
Bu bakımdan, tutulma bilim dünyasınca 'yüzyılın fırsatı' olarak değerlendirildi. Bilim insanları sadece tutulma sırasında gözlemlenebilen Güneş'in iç atmosferi hakkında detaylı inceleme fırsatı buldu.
Tutulma sırasında ABD Başkanı Donald Trump'ın Güneş'e koruyucu gözlük olmadan bakması ise işin magazin boyutu oldu.
5) KALP HASTALIĞINA GENETİK TAMİR DÜZENLEMESİ
2017 genetik bilimi açısından da verimli bir yıldı. ABD'li ve Güney Koreli bilim insanları 'CRISPR/Cas9 Gen Düzenleme Yöntemi'ni kullanarak yaşayabilir bir insan embriyosu üzerinde gen düzenlemesini başarılı şekilde gerçekleştirdi.
Bilim insanları bu yöntemi 'Hipertrofik Kardiyomiyopati' adlı bir kalp rahatsızlığına neden olan genetik mutasyonu düzeltmek için kullandı ve ölümcül kalp hastalığına neden olan ve genetik olarak aile bireyleri arasında aktarılan bozuk bir geni embriyodan ayırmayı başardı.
Söz konusu genetik tamir döllenme işlemi sırasında gerçekleştirildi. Hipertrofik kardiyomiyopati taşıyan bir erkekten alınan sperm sağlıklı yumurtalara aktarıldı ve bozukluk bu sırada Crispr teknolojisi ile düzeltildi.
Böylece genetik hastalıkların nedeni olan 10.000'e yakın bozukluğun önüne geçilmesi yolunda önemli bir adım atıldı. Ancak genetik tamirin sıradan bir tıbbi müdahale olmasına daha var.
6) HOMO SAPİENS'E AİT EN ESKİ FOSİLLER BULUNDU
Haziranda Nature dergisinde yayınlanan bir araştırma insanın ya da bilimsel adıyla 'Homo Sapiens''in düşündüğümüzden daha yaşlı olduğunu öne sürdü.
Fas'ta bulunan yüz, çene, diş, bacak ve kol kemiği fosillerini inceleyen araştırmacılar bunların 315.000 yaşında olduğu sonucuna vardı.
Daha önce Homo Sapiens'in 200.000 yıl önce Doğu Afrika'da 'insanlığın beşiği' olarak tanımlanan tek bir noktadan dünyaya yayıldığı fikri bilim dünyasında hakimken, bu yılki yeni araştırma ezberleri bozdu.
Kuzey Afrika'da bulunan bu fosiller ilk insanların tahmin edilenden 100.000 yıl önce ortaya çıktığını gösterdi.
7) FİZİĞİN 'KUTSAL KASESİ' METALİK HİDROJEN YARATILDI
2017 yılında dünyada ilk kez Harvard Üniversitesi'nden bilim insanları sıvı hidrojene deniz seviyesindeki basıncın 5 milyon katını uygulayarak laboratuvar ortamında 'metalik hidrojen' yaratmayı başardı.
Böylece hidrojen Dünya'da ilk kez metalik formda var oldu.
Uzmanlra göre metalik hidrojen süper-iletken olarak kullanılabilirse bu insanlığa uzay yolculuğunda devrim yaratma imkanı sunabilir. Zira yakıt olarak kullanılması halinde şu andaki yakıtlardan 3 kat daha güçlü olacak. Bu da insanlığın uzayda daha uzağa yolculuk ederek yeni sırları keşfetmesini sağlayabilir.
8) CRYO-ELEKTRON MİKROSKOBU İLE MOLEKÜLER DÜNYAYA DAHA YAKIN BAKIŞ
Ekim ayında Nobel Kimya Ödülü Cryo-elektron mikroskobu üzerinde çalışan Jacques Dubochet, Joachim Frank ve Richard Henderson adlı 3 bilim insanına verildi.
Bu teknik ile biyolojik moleküller hareket halindeyken donduruluyor ve yapıları elektron ışınları ile inceleniyor. Moleküllere çarpan elektronlar dağılıyor ve daha sonra molkelün yapısını analiz etmek için bu elektronlar bir detektör vasıtasıyla yakalanıyor.
Elektronların dalga boyu ışığınkinden 100.000 kez küçük olduğu için, çok çok küçük ayrıntıları bile görmek mümkün olabiliyor.
2013'de cryo-elektron mikroskop teknolojisi en optimize halini almış ve günümüzde biyokimyacıların sıklıkla kullandığı bir cihaz haline gelmiş durumda. Şu anda antibiyotik direnç sağlayan proteinlerden Zika virüsü gibi çok sayıda şeyi bu özel tasarımlı mikroskoplar sayesinde keşfedebiliyoruz.
Univetsity Collge London'dan inorganik kimya profesörü Andrea Sella gelişmeyi "Cryo-elektron tekniği gerçekten hücrenin moleküler dünyası doğrudan gözleme açıldı" sözleriyle değerlendiriyor.
9) KUANTUM BİLGİSAYARINA DOĞRU GERİ SAYIM
Dünya mevcut bilgisayarlardan milyonlarca kez daha hızlı kuantum bilgisayarları devrimine doğru ilerliyor.
Bu bilgisyarlarda elektronik sinyaller yerine kuantum mekaniği özelliklerine sahip elektronlar hesaplamalarda kullanılıyor.
Teorik olarak yıllardır konuşulsa da Sussex Üniversitesi'nden araştırmacıların yaptığı bir çalışma ile yakında ilk kez çalışan bir versiyonunu görebiliriz.
Araştırmacılar bir kuantum bilgisayarının ilk kez ayrıntılı planını yayınladı. Şu anda bu plana uygun olarak ilk prototipi yapmakla uğraşan araştırmacılar 10 yıl içinde tam ölçekli kuantum bilgisayarını yapmayı umuyor.
10) 8. KITA BULUNDU MU?
Okullarda öğrencilere dünyada 7 kıta olduğu öğretilir: Afrika, Antarktika, Avustralya, Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ile Güney Amerika.
Ancak bu yıl bir grup araştırmacı bu listeye yeni bir kıta eklenmesini savundu: Zelandiya.
Kıtanın büyük kısmı okyanus altında ancak bazı kısımları- Yeni Zelanda ve Yeni Kaledonya gibi- deniz seviyesinin üzerinde.
Çoğu Yeni Zelanda'da görev yapan 11 araştırmacı tarafından gerçekleştirilen bu çalışmada Pasifik Okyanusu'nun güney batısında yer alan adaların, birbirinden bağımsız olmadığı, 4.9 milyon kilometrelik bir bütünün parçaları olduğu ve bu parçanın Avustralya'dan ayrı olduğu ileri sürülüyor.
Kaynak: Sputnik