Yük. Kimyager Aytaç ÜNAL
Unutuyoruz...
02 Aralık 2015, Çarşamba
Ah Münevver Ah
Okuyamadık, köy yeri, babam yoksuldu
Toprakla da uğraşamadık tarla tapan yoktu
Ne yapalım kasabada ekmeğimizi kovalayalım dedik
Eski püskü bir otobüse binip dayıoğullarıyla geldik
Üç kişi biz, ikide Topalların Recep ve Sefer
Tek göz oda tuttuk hep beraber
Hemşerimiz Turan, nur yağsın ömrüne
Tuttu elimizden, yazdırdı hepimizi kömüre
Tehlikelidir girmeden helalleşin dediler
Tehlikesiz iş mi var mecburuz bebelerimiz aş bekler
Kimisinin okula başladı kiminin ki kundakta
Bizim dayıoğlunun hanımının karnı burnunda
İlk günler zordu, hele yok mu o kömür kokusu
Boğazını kurum kaplar sanki soba borusu
Parmaklarımız yüzümüz dudaklarımız kapkara
Benzemeye başladık Afrikalı futbolculara
Sahi bizde kaç yevmiye ederdi
Bindikleri o afili otomobilleri
Aman be oğlum sana ne çalış Mehmet
Daha kötülerini düşün haline şükret
Ne canlarla tanıştık, yoktu farkımız birbirimizden
Ekmeği suyu bölüştük hepimiz eş hepimiz yaren
Misal Hüseyin amca belediyeden emekli memur
Nasıl çalışmasın büyük oğlu üniversitede okur
Sürekli evladım der, az kaldı son sınıfta
Çalışmam gayri, doktor çıkınca
Amca bizimkisi daha iki buçuk yaşında
Allah büyük kısmetini verir onun da
Yirmi günü geçti yüzlerini görmeyeli
En azından binliği tamam edince gitmeli
Oğlana araba almalı şehir işi uzaktan kumandalı
Hanıma da elbise, morlu pembeli allı
O sabah ben, Sedat, Mahir bir de
Buluştuk söğüdün oradaki kahvede
Bizim vardiyaya daha iki saat vardı
Çaylarımızın yanına simitleri o gün Sedat aldı
Kahvaltımızı yaparken başladık hayal kurmaya
Olmayan ve hiç olmayacak paralarımızı harcamaya
İkinci el sarı bir minibüs istedi Mahir
Dedi abi hiç olmazsa bizi işe götürür getirir
Ulan Mahir hayalin bile küçük ne deyim sana
Hadi kalkın yol alalım yavaştan iş başına
Bugün geri geri gidiyor hep ayaklarım
Hastada değilim yok aslında ağrım sızım
Saliha'yı mı özledim nedir can yongam
Burnumda nasıl tüter durur kızıl goncam
Değiştik vardiyayı ocağın başında
Hikmet abi hastaymış gelmemiş bugün elli beş yaşında
Uğramalı çıkışta halini hatırını sormalı
Yalnız adam, üşüttüyse bir ıhlamur kaynatmalı
Aldık baretleri lambaları, helalleştik
Besmele çekip sırayla içeri girdik
Yarım saat geçti geçmedi
Bir bağırış çığırış, birileri ünledi
Aklım başımdan gitti göçük var sandım
Kalıverdim oracıkta adeta mıhlandım
Biz daha ne olduğunu anlayamadan
İçeri doluverdi kapkara duman
Birisi kolumdan tuttu, abi ne duruyorsun
Baktım bizim Atmaca Dursun
Takıp gaz maskelerimizi başladık koşmaya
Panik ve korku içinde ön çıkışa
Karşıdan da bu yana geliyorlar, aman
Orada kapalıymış yol, çökmüş tavan
İçeri tarafta bir yere geçip oturduk dizüstü
Duman doldu da doldu, görmüyor göz gözü
Hava azaldı, adam çok, hepimize nasıl yeter
Kimi abdest almaya başladı, kimi dua eder
Bayılıp düşenler oldu, kalmadı dermanları
Kolay mı abicim teslim etmek tatlı canını
Gözlerimi açtığımda ışığı gördüm, gün ışığını
Sarı sarı oynaşır nasılda severim parıltısını
Saliha ile Faruk'u düşünüyordum en son kapalı gözlerle
Kendimden geçmiş olmalıyım boylu boyunca yere
Ocağın etrafı kalabalık, koşuşturanlar
Asker, doktor, hemşire, ambulanslar
İçeriden sedyelerde kara gölgeler çıkarıyorlar
Kapkara olmuş derileri, yanık kokuyorlar
Bazıların cesetlerine ulaşmışlar, yaralı bazıları
Kıyamet kopmuş sanki mahşer zamanı
Bir abimiz vardı sessiz kendi halinde
Şiir okurdu o gür sesiyle bazı bazı bize
Yıllar önce aynı mahalleden birini sevmiş
Sevmesine sevmiş ama derdini diyememiş
Baktım birini daha çıkarıyorlar benzettim ona
Bıyıklarından tanımaz mıyım koşturdum yanına
Elini tuttum çoktan buz kesmiş
Belli belirsiz, eline bir şeyler çizmiş
Dikkatli bakınca anladım meğer o kafeste
Anlatmış derdini kendince son nefeste
" Bu kara madenden çıkamazsam bir gün eğer,
avucumun içinde götüreceğim ismini, Münevver"