Uzm. Klnk. Psk. Ayşe Canan Altındaş
İlginç psikanalitik bilgiler
Biz de psikanalitik kuramı olabildiğince seans odasında çocuklarla, ergenlerle ve yetişkinlerle uygulamaya çalışan psikoterapistler olarak sizinle psikanaliz alanından 4 önemli teorisyenin birer önemli katkısını bu yazıda paylaşacağız.
4 Ünlü psikanalistten ilginç psikanalitik bilgiler:
1. Anna Freud – “Psikanalistler neden divana yatırır?”
Sigmund Freud’un en küçük kızı olan Anna Freud, babasıyla 4 senelik bir psikanaliz sürecinden sonra Viyana Psikanaliz Topluluğu’na katılmış ve psikanalitik çalışmasını daha ziyade çocuklara odaklanarak genişletmiştir. Anna Freud, 1936 yılında yayımladığı Benlik ve Savunma Mekanizmaları‘nda, psikanaliz sürecinin işleyişini şöyle anlatır:
“Kişi, analistin divanına yatar ve böylece hareketle dürtülerini karşılama imkanını bulamaz. Benzer bir şekilde uykuda da motor sistemi duraksar ve uykuya geçilir.”
Ve bu şekilde dürtüler rüyada sembollere dönüşerek kişiye gizil anlamlarıyla kendilerini gösterirler. Analistin divanında rüyanın içeriği tekrar dile döküldüğünde ise, çarpıtmalara, yoğunlaştırmalara, tersine çevirmelerle ve unutulan kısımlarıyla analiste aktarılır. Böylece, analist, bilinçdışının id kısmını (bastırılmış kısım) analiz etme imkanı bulur.
Anna Freud’un kitabından alıntılanan bu bölüm, bize kısaca psikanalizin nasıl işlediğine dair bir fikir verir.
2. Jacques Lacan – “Bir bebek aynada kendisine baktığında ne hisseder ve algılar?”
Lacan’ın psikanalitik kurama ilk ve en önemli katkılarından biri “ayna evresi”ydi. Lacan, ayna evresini çocuğun aynada kendi imgesiyle ilk karşılaştığı ve kendisini tanıdığı evre olarak tanımlar. Çocuk, kendisini ilk kez aynada tanıyabilmeye başladığında (yaklaşık 6 aylıkken) aslında henüz vücuduna hükmedemiyordur (ayakta duramaz, yürüyemez, vs.). Ancak aynada bir bütün olarak gördüğü kendilik imgesiyle, kendi vücudunda deneyimlediği akışkan kendilik birbiriyle çatışır. Hatta, kendine aynada bakan çocuk aynadaki imgesine öfke besler, ancak onu zihinsel olarak kapsayabilmek için onunla özdeşim de kurar.
Bu teorinin bizim yetişkin hayatımıza daha hitap eden yanını ise Lacan’ın yakın dostları olan Varoluşçu (Existentialist) filozoflar şöyle örneklendirmiştir. “Kişi bazen aynaya bakar ve yabancı birini görür. Hatta aynada gördüğü kişi ile kendi içinde deneyimlediği kişi birbirinden oldukça farklıdır.” Aynadaki imgesinin kendi içsel deneyiminden oldukça farklı olması bazen kişide kaygı, korku hatta paranoyaya bile yol açabilir. Varoluşçu düşünürlerin bu hissi tanımlamayı sevdiği bir kelime ise, tekinsizliktir. Tekinsizliğin Fransızcası: étrangedır – strange (yaban), stranger (yabancı) kelimelerinin de kökünü oluşturur. Hızlı bir örnek olarak aklıma Abuzer Kadayıf adlı filmdeki ayna sahnesi geliyor. Abuzer Kadayıf, aynadaki imgesiyle konuşur ve sonunda aynayı kıracak kadar bir öfke ve yıkıcılık çıkar içinden. Filmin bu kısmı kişinin aynadaki imgesiyle hissettiği tekinsizlik hissini güzel sahneler.
3. Didier Anzieu – “Bebeğin ilk benlik (ego) deneyimi nedir?”
Deri-Ben adlı kitabın yazarı Anzieu, kişinin ilk benlik deneyiminin bebeklikten itibaren bir deri oluşturma deneyimi olduğunu söyler. Bebeğini kucağına alan ve onu emziren annenin teni, bebeğin ilk benlik deneyimlerini oluşturur. Zamanla bu deneyime annenin sesi, kokusu ve ritmik hareketleri de eklenir. Hatta Anzieu, kendisine analize gelen hastaların rüyalarından, anlattıklarından ve tepkilerinden kişinin bebeklikte hangi alanda yeterince iyi annelik alamadığını anlar. Örneğin, seslerden irkilen bir hastasının, bebeklikte çok yoğun seslere, özellikle de annenin çok uyarıcı (belki de bağıran) bir sesine maruz kaldığının çıkarımını yapar.
4. Donald Winnicott – “Yalnız kalabilme kapasitesi nedir?
Winnicott, psikanalitik çıkarımlarını rahat okunabilir ve herkese ulaşabilir hale getirdiği için camiada oldukça sevilen bir psikanalisttir. Ayrıca günlük yaşama dair bazı konseptleri de psikanalitik olarak açıklayarak, alan dışında da oldukça popüler bir isim olmuştur. Winnicott yalnız kalabilme üzerine özel bir makale yazmıştır. Winnicott’a göre, kişinin yalnız kalabilme kapasitesi, iki temel şeye bağlıdır: 1) kendi içindeki sıkıntılı, yıkıcı ve öfkeli parçalarla barışık olma 2) kafasında diğerlerinin ne yaptığına dair merakı işleyebilmiş olabilme. İkinci şart günümüzde çoğu kişinin FOMO (fear of missing out, bir şeyleri kaçırma korkusu)deneyimine tekabül ediyor. Psikanalitik açıdan bu merakı yapıcı şeylere aktarabilmenin temeli, bebekliğinde/çocukluğunda anne-babasından ayrı kalan bireyin, onların o yokken ne yaptığına dair merakını işleyebilmesiyle alakalı. Anne-babanın ne yaptığı çoğu zaman bebeğin/çocuğun zihninde bir ilksel sahne (primal scene) fantezisi olarak tanımlanır. Bu fantezi ise, kendisinin nereden geldiğini merak eden çocuğun, anne-babanın onun yokluğunda tekrar bu işe giriştiklerini düşlemlemesidir. Önemli not: Bilinçli bir seviyede bilmiyor olsalar bile cinsellik ve/veya kösnüllük (sensuality) çocukların merak duyduğu ve daha farkında olmadan varlığından haberdar olduğu bir konudur.
Umarız ki İlginç Psikanalitik Bilgiler yazısı, kişinin gelişimi ve kendini anlaması için çok değerli bir kaynak olan psikanalize ilginizi artırır.